Sessizliğin Müziği
Sessizliğin Müziği’nden…
Çark gerçek cevaplarla, sevgiyle ve ocak ışığıyla doluydu. Çok güzeldi.
Auri gülümseyerek yarım mide dolusu suyu taşlara kustu. Sonra tekrar kustu ama bu kez, sular parlak pirinç çarka sıçramasın diye başını çevirdi. Bunun ardından öksürdü, ağzını suyla doldurdu ve gölete geri tükürdü. Pirinç çark Sarı On İki’nin soğuk taşlarında bir yürek kadar ağır duruyordu. Yukarıdan gelen ışık, çarkın yüzeyini parlak bir altın sarısına bürüyordu. Sanki Auri, güneşin bir parçasını derinlerden yüzeye çıkarmış.
Tekrar öksüren Auri ürperdi. Elini uzatıp bir parmağını çarka değdirdi. Ona bakarken gülümsedi. Dudakları mosmordu. Titredi. Kalbi neşe doluydu.
Auri sudan çıktıktan sonra On Iki’nin dibindeki gölete bakındı. Boş yere uğraştığını bilse de Foxen’i yüzeyde tembel tembel yüzerken görmeyi umuyordu.
Hiçbir şeyle karşılaşmadı.
O zaman yüzü asıldı. Suya geri dönmeyi düşündü. Fakat hayır. Sadece Üç defa. İşler böyle yürürdü. Yine de Foxen’i karanlıkta bırakmanın düşüncesi, ta yüreğine kadar inen incecik bir çatlak açmak için yeterliydi. Bunca zaman sonra onu kaybetmek...
Sonra Auri’nin gözüne yüzeyin çok altındaki bir şey takıldı. Bir ışıltı. Bir parıltı. Kız sırıttı. Foxen birbirine dolanmış borulara çarpa çarpa yavaşça yükselirken kocaman, tombul bir ateşböceğinden farksızdı.
Auri beş uzun dakika bekleyerek Foxen’m şişesinin sallana sallana yükselmesini, sonunda da bir ördek gibi yüzeye çıkmasını seyretti. Bunun ardından şişeyi kapıp öptü. Onu bağrına bastı. Evet, işte bu. İşleri usulüne uygun halletmek her şeye değerdi.
Her şey sırayla. Auri öncelikle Foxen’i şişeden çıkardı ve şişeyi duvardaki diğerlerinin yanma bıraktı. Sonra Çınıltı’ya indi ve oradaki çalkantılı sularda durulandı. Cinnas meyvesi ve yaz kokan bir kalıp sabunun incecik kalıntısıyla kendini bir güzel yıkadı.
Saçlarını sabunladıktan, fırçaladıktan ve temizledikten sonra son bir kez durulanmak için Çınıltı’nm uçsuz bucaksız karanlık sularına daldı. Yüzeyin altındayken bacağına bir şey sürtündü. Kaygan ve ağır bir şey hareketli ağırlığını genç kızın bacağına bastırdı. Bu durum Auri’yi rahatsız etmedi. Bacağına değen her ne ise, tıpkı Auri gibi kendine uygun yerdeydi. Her şey tam da olması gerektiği gibiydi.
Tertemiz olan ve saçlarını sıkarak kurutan Auri oradan ayrılırken Onluklar’dan geçti. Bunun en hızlı yol olduğu söylenemezdi ama o pespembe haliyle Bozluklar’dan geçmek yakışık almazdı. Daha uzun yoldan gitmesine rağmen bir köşeyi dönüp Fırmlar’a çıkması uzun sürmedi. Islak ayakları taşları tokatlarken, genç kız Foxen’ı yakındaki çıkık bir tuğlanın üstüne bıraktı, zira dostu fazla ısıdan hoşlanmazdı.
Tünel duvarı boyunca uzanan kaim çelik borular bugün yakınlarında durulmayacak kadar sıcaktı ve hem duvarlar hem de zemin, ısıdan çıtır çıtır edene kadar kavrulmuştu. Auri çıplaklığının herhangi bir parçası, borulardan fışkıran sessiz kızıl kükreme tarafından kızarmasın diye yavaşça kendi ekseninde döndü. Bulunduğu yerin tenini kurutması, incecik saçlarını havalandırması ve buz kesmiş kemiklerindeki ürpertileri pişirmesi yalnızca saniyeler sürdü...