Deniz Kızları Şarkı Söylüyor
Deniz Kızları Şarkı Söylüyor’dan…
Tony Hill ellerini başının arkasında kavuşturup tavana baktı. Lamba bağlantısının çevresindeki zarif kartonpiyerde ince bir örümcek ağı vardı ama buna hiç aldırmadı. Gün doğumunun zayıf ışığı, perdesindeki üçgen bir boşluktan sızan sokak lambalarının turuncu ışığına karışmıştı ama Tony bununla da ilgilenmedi. Bilinçaltında, merkezi ısıtmanın devreye girdiğini, kapıdan ve pencere pervazlarından sızan rutubetli kış esintisinin soğuğunu yok etmeye hazırlandığını fark etti. Burnu soğuk, gözleri çapaklıydı. En son ne zaman doğru dürüst uyuduğunu hatırlayamıyordu. Gece kesintili rüyalar görmesinin nedenlerinden biri de günü nasıl geçireceğiyle ilgili kaygılarıydı ama bundan fazlası da vardı. Çok daha fazlası.
Sanki bugün endişe etmek için yeterli değilmiş gibi. Ondan ne beklendiğini biliyordu ama bekleneni vermek başka bir hikâyeydi. Başkaları bu tür şeyleri midelerinde kısa ömürlü bir çalkantıdan fazla bedel ödemeden hallederlerdi ama Tony böyle değildi. Günü geçirmek için gereken görüntüyü sağlayabilmek için bütün kaynaklarını kullanması gerekiyordu. Böyle koşullar altında aktörlerin izleyicileri büyüleyen performansı göstermek için ne kadar güç kullanmaları gerektiğini anlıyordu. Ama bu gece sekiz saat uyumak için göstereceği bir başka sonuçsuz çaba dışında her şey yolunda gidecekti.
Yatakta dönerek bir elini dışarı çıkardı ve kısa siyah saçlarında gezdirdi. Çenesindeki birkaç günlük sert sakalı kaşıyarak içini çekti. Bugün ne yapmak istediğini biliyordu ama yaparsa bunun mesleki bir intihar olacağını da aynı derecede biliyordu. Bradfield’da serbest dolaşan bir dizi cinayetler katili olduğunu bilmesi önemli değildi. Bunu ilk söyleyen kişi olmayı üstlenemezdi. Açlıktan büzüşmüş midesi kasılınca Tony acıyla yüzünü buruşturdu. İçini çekerek yorganı itti ve yataktan çıktı. Pijamasının paçalarını aşağıya indirmek için bacaklarını salladı.
Banyoya gitti ve ışığı yaktı. Klozeti kullanırken serbest eliyle uzanıp radyoyu açtı. Bradfield’ın Sesi kanalının trafik haberleri sunucusu, sabahın öngörülen tıkanık yerlerini hiçbir sürücünün Prozac almadan hissedemeyeceği bir neşeyle açıklıyordu. O sabah otomobil kullanmayacağı için şükreden Tony lavaboya yöneldi.
Hâlâ uykulu uykulu bakan içine göçük mavi gözlerine baktı. Gözlerin ruhun aynası olduğunu kim söylemişse tam bir tüccarmış diye düşündü alayla. Herhalde böyleydi, yoksa evde kırılmamış ayna kalmazdı. Pijama üstünün üst düğmesini açtı ve banyo dolabının kapağını açarak tıraş köpüğüne uzandı. Elinin titremesi onu durdurdu. Kapağı öfkeyle küt diye kapadı ve elektrikli tıraş makinesine uzandı. Elektrikli aletle tıraş olmaktan nefret ederdi, jiletin verdiği taze, temiz duyguyu vermezdi. Ama kendini böyle hissetmek, binlerce kesikli bir surattan daha iyiydi.
Elektrikli tıraş makinesinin diğer bir dezavantajı da, yaptığı işe yoğunlaşmasının gerekmemesi, zihninin günü düşünmesine izin vermesiydi. Bazen herkesin kendisi gibi olduğunu, her sabah kalkıp o gün için bir dış kişilik seçtiğini düşünmek keyifli olurdu. Ama zaman içinde başkalarının zihinlerini okuyunca bunun böyle olmadığını öğrenmişti. Birçok insan için var olan seçenekler çok sınırlıydı. Bazı insanlar bilgi, beceri ve zorunluluğun Tony’ye getirdiği seçim olanaklarına kuşkusuz minnet duyardı Tony onlardan biri değildi.
Elektrikli makineyi kaparken, Bradfield’ın Sesi’nin her haber özetinin öncesinde çaldığı çılgın müziği duydu. Bir öngörü duygusuyla radyoya doğru döndü. Haberin başlamasını beklerken gergin ve tetikteydi. Beş dakikalık bültenin sonunda rahatlayarak içine çekti ve küvet perdesini açtı. Gözardı edemeyeceği bir haber beklemişti. Ama şu ana kadar ceset sayısı hâlâ üçtü...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder