20 Mart 2022 Pazar

Amerika / Franz Kafka

AmerikaAmerika

Amerika’dan…

Yuvarlak bir masada üç bey oturuyordu, biri mavi gemici üniformasıyla bir gemi subayı, diğer ikisi siyah Amerikan üniformalarıyla liman idaresi memurları. Masada üst üste yığılmış çeşitli belgeler vardı, önce subay elinde kalemle bunları gözden geçiriyor, sonra diğer ikisine uzatıyordu, onlar da bazen okuyorlar, bazen özetliyorlar, bazen de evrak çantasına koyuyorlardı; neredeyse hiç durmadan dişleriyle hafif bir ses çıkaran memur, tutanak için meslektaşına bir şeyler de yazdırıyordu.

Pencerenin önündeki bir yazı masasının başında sırtı kapıya dönük halde, daha ufak tefek bir bey oturuyordu; önünde, baş hizasındaki sağlam bir kitap rafında yan yana dizilmiş büyük kitaplarla uğraşıyordu. Yanında açık, en azından ilk bakışta boş görünen bir kasa duruyordu.

İkinci pencerenin önü boştu ve dışarısı en iyi buradan görülüyordu. Üçüncünün yakınında ise iki bey alçak sesle konuşmaya dalmıştı. Biri pencerenin yanına yaslanmıştı, onun da üstünde gemici üniforması vardı ve kılıcının sapıyla oynuyordu. Konuştuğu kişi pencereye dönüktü ve arada sırada hareket edip diğerinin göğsündeki nişanların bir bölümünün görünmesini sağlıyordu. Sivil giysiliydi ve ince bir bambu bastonu vardı; iki elini kalçalarına dayamış olduğundan, baston da kılıç gibi eğik duruyordu.

Karl her şeye bakacak zaman bulamadı, çünkü az sonra bir kamarot onlara doğru gelip tek bir bakışla Ateşçi’ye, sanki buraya ait değilmiş gibi, ne istediğini sordu. Kendisine nasıl sorulduysa, o da aynı şekilde alçak sesle yanıt veren Ateşçi, Başveznedar’la konuşmak istediğini söyledi. Kamarot kendi hesabına bir el hareketiyle bu ricayı geri çevirdi; ama yine de parmak uçlarında, yuvarlak masanın çevresinden geniş bir yay çizerek kitaplarla uğraşan beyin yanına gitti. Bu bey –açıkça görülüyordu– kamarotun sözleri karşısında sanki donakaldı; ama onunla konuşmak isteyen adama sonunda döndü ve hararetle karşı koyarak Ateşçi’ye ve ne olur ne olmaz diye kamarota da el kol hareketleri yaptı. Bunun üzerine kamarot tekrar Ateşçi’ye döndü ve ona bir sır veriyormuş gibi bir ses tonuyla, “Hemen defolup gidin!” dedi.

Ateşçi bu yanıtın üzerine dönüp sanki o sessizce yakındığı yüreğiymiş gibi, Karl’a baktı. Karl daha fazla düşünmeden kendini kurtardı, odayı bir uçtan öbür uca kat etti, hatta hafifçe subayın sandalyesine sürttü. Kamarot öne eğilip sanki bir haşarat avlıyormuş gibi onu yakalamak için kollarını açarak koşturdu ama Başveznedar’ın masasına ilk varan Karl’dı; kamarot onu çekmeye çalışırsa diye masaya sıkı sıkı tutundu.

Haliyle o da ânında hareketlendi. Masanın başındaki gemi subayı ayağa fırladı, liman idaresinden beyler sakin ama dikkatle izliyorlardı, pencerenin önündeki iki bey birbirine yaklaşmıştı, beyefendiler konuyla ilgilenince kendisine orada yer kalmadığına inanan kamarot geri çekildi. Kapıda duran Ateşçi, yardımına gerek duyulacak ânı heyecanla bekliyordu. Başveznedar sonunda sandalyesini geniş bir açıyla sağa çevirdi.

Karl, bu insanlara göstermekten çekinmediği gizli cebini karıştırıp pasaportunu çıkardı, kendini tanıtmak yerine onu açıp masaya koydu. Başveznedara göre bu pasaport kayda değer bir şey değil gibiydi, çünkü onu iki parmağıyla tutup kenara koydu; bunun üzerine Karl, sanki bu formalite memnuniyetle yerine getirilmiş gibi, pasaportunu tekrar cebine soktu...

LİNK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder