24 Şubat 2020 Pazartesi

Avalon’un Tüfekleri / Roger Zelazny – Amber Yıllıkları #2

Avalon'un Tüfekleri

Avalon’un Tüfekleri’nden…

Asırlar önce orada yaşamıştım. Bu uzun, karmaşık, gururlu ve acı dolu bir hikâyedir ve geri kalanını anlatacak kadar yaşarsam daha sonra da değinebilirim.
Yaralı şövalyeye ve altı ölü adama rastladığımda Avalon’uma yaklaşmaktaydım. Eğer yanlarından geçip gitmeyi tercih etmiş olsaydım, altı adamın ölü yattığı ve şövalyenin çizik bile almadan durduğu bir yere, ya da şövalyenin öldüğü altı adamın güldüğü bir yere de ulaşabilirdim. Kimisi gerçekte hiç önemi olmadığını, çünkü bunların hepsinin olasılıklar olduğunu, dolayısıyla hepsinin de Gölge’de bir yerlerde var olduğunu söylerler.
Muhtemelen Gerard ve Benedict haricinde, erkek ya da kız işlerimden bir teki bile arkasına dönüp bakmazdı. Ama dünyadayken az çok yufka yürekli olmuştum. Her zaman böyle değildim, ama belki de onca yılımı geçirdiğim Gölge Dünya beni bir nebze yumuşatmıştı, belki de Amber zindanlarında geçen yıllarım bana bir şekilde insan acılarının niteliğini anımsatmıştı. Bilmiyorum. Tek bildiğim, bir zamanlar arkadaşım olmuş birine böylesine benzeyen birini yaralı görüp de, yanından geçip gidemeyeceğimdi. Bu adamın kulağına kim olduğumu fısıldasam, adımın lanetlendiğini duyabilirdim, kederli bir hikâye işiteceğimse muhakkaktı.
Tamam öyleyse. Bedelin bu kadarını ödeyecektim: Onu ayağa kaldıracak, sonra yoluma devam edecektim. Hiç zarar gelmeyecek, bu Öteki’nde belki küçük bir iyilik yapılmış olacaktı.
Orada öylece oturup onu izledim ve birkaç saat sonra uyandı.
"Merhaba," dedim mataramın kapağını açarak. “Biraz daha içer misin?"
"Teşekkürler." Bir elini uzattı. İçerken onu seyrettim ve matarayı geri verdiğinde bana, "Kendimi tanıtmadığım için beni mazur görün. İyi durumda değildim..." dedi.
Seni tanıyorum," dedim ona. “Bana Corey de."
Sanki “Nereli Corey?" diyecekmiş gibi göründü, ama sormanın daha iyi olduğuna karar verdi ve başıyla onayladı.
"Pekâlâ, Sör Corey," diyerek rütbemi düşürdü. “Sana teşekkürlerimi sunmak isterim."
"Daha iyi olduğun gerçeği ile teşekkürümü aldım ben," dedim ona. “Yiyecek bir şeyler ister misin?"
"Evet, lütfen."
"Yanımda biraz kurutulmuş et var, gerçi ekmek çok taze değil," dedim. “Bir de koca bir parça peynir. Dilediğince ye."
Ona uzattım ve öyle yaptı.
"Ya sen, Sör Corey?" diye sual etti.
"Ben zaten yedim, sen uyurken." Manalı manalı etrafıma bakındım. Gülümsedi.
"...Ve altısını birden kendi başına mı yendin?" dedim. Başıyla evetledi.
"İyi gösteri. Seninle ne yapacağım şimdi?"...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder