24 Mart 2022 Perşembe

Uyumsuz – Uyumsuz #1 / Veronica Roth

UyumsuzUyumsuz

Uyumsuz’dan…

Özverili olma yeteneğini de anneme çekmiş. Otobüste bir an bile düşünmeden, yerini Dürüstlük Topluluğundan asık suratlı bir adama verdi.

Dürüst adam siyah takım elbise giymiş ve beyaz kravat takmış -standart Dürüstlük Üniforması. Onların topluluğu dürüstlüğe değer veriyor, gerçeği siyah ve beyaz olarak görüyorlar, bu yüzden böyle giyinmeyi tercih ediyorlar.

Şehir merkezine yaklaştıkça binaların arasındaki mesafeler kısalıyor ve yollar düzeliyor. Bir zamanlar Sears Kulesi olarak anılan bina -şimdi Platform diyoruz- gökyüzüne uzanan siyah bir sütun gibi sisin içinde yükseliyor. Otobüs üst geçitlerin altından geçiyor. Daha önce hiç trene binmedim. Ama trenler sürekli hareket ediyor ve raylar her yere uzanıyor. Tren ulaşımını, sadece Cesurluk Topluluğu kullanıyor.

Beş yıl önce Fedakarlardan gönüllü inşaat işçileri yolları yeniden asfaltladı. Çalışmaya şehrin göbeğinden başladılar. Malzemeleri bitene kadar da şehrin dışına doğru çalışmaya devam ettiler. Yaşadığım yerdeki yollar hala çatlak ve yamalı, o yollarda araba kullanmak güvenli değil. Ama zaten bizim arabamız da yok.

Otobüs sarsılıp dururken Caleb’ın yüzü sakin. Dengesini sağlamak için direğe yapıştıkça kollarındaki gri cübbesi düşüp duruyor. Gözlerinin hareketlerinden, etrafımızdaki insanları incelediğini anlayabiliyorum -sadece onları izleyip kendini unutmaya çalışıyor. Dürüstlük Topluluğu doğru sözlülüğe değer veriyor ama Fedakarlar için en önemli erdem, özverili olmak.

Otobüs okulun önünde durduğunda ayağa kalkıp hızla Dürüst adamın yanından geçiyorum. Ama adamın ayağının üzerinden atlamak zorunda kalınca Caleb’ın koluna asılıyorum. Pantolonumun paçaları yerlere sürünüyor, zaten hiçbir zaman zarif ve şık bir kız olmadım.

Şehirde sadece üç okul var: Alt Katlar, Orta Katlar ve Üst Katlar. Üst Katların binası en eskisi. Etrafındaki diğer binalar gibi tamamen cam ve çelikten inşa edilmiş. Önünde, Cesurların ders bittikten sonra birbiriyle yarışırcasına en yüksek noktasına tırmanmaktan hoşlandığı kocaman metal bir heykel var. Geçen yıl, aralarından birinin düşüp bacağını kırdığına tanık olmuştum. Hemşireyi çağırmak için hemen harekete geçen de bendim.

“Bugün yetenek sınavı var, diyorum. Caleb la aramızda bir yaş bile yok, o yüzden aynı sınıftayız.

Ana kapıdan girerken başını sallıyor. İçeri girdiğimiz anda kasılıyorum. Ortama bir açlık hissi hakim, sanki on altı yaşındaki herkes, bu son günlerin tadını sonuna kadar çıkarmaya çalışıyor. Seçim Töreni’nden sonra, muhtemelen bu koridorlarda bir daha yürüyemeyeceğiz -seçimimizi yaptığımız andan itibaren, eğitimimizden yeni topluluğumuz sorumlu olacak.

Bugünkü programda ders saatleri yarıya indirildi. Böylece yetenek sınavından önce hepsine girebileceğiz ve öğlene kadar bütün dersler bitmiş olacak. Öğle yemeğinden sonra da rahatça sınava gireceğiz.

“Sonuçtan hiç endişelenmiyorsun değil mi?” diye soruyorum Caleb’a.

Koridorların birleştiği bir noktada duruyoruz. O İleri Matematik Dersine gidecek, bense Topluluk Tarihi’ne.

Bir kaşını kaldırarak bana bakıyor. “Sen endişeli misin?”

Ona, haftalardır sınav sonucu konusunda endişelendiğimi söyleyebilirim. Hangisini seçeceğim? Fedakarlık, Dürüstlük, Bilgelik, Dostluk... yoksa Cesurluk mu?

Ama gülümsemekle yetinip “Sayılmaz,” diyorum...

LİNK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder