23 Mart 2022 Çarşamba

Kuralsız – Uyumsuz #2 / Veronica Roth

KuralsızKuralsız

Kuralsız’dan…

Kıpırdadığımda sırtıma batan bir şeyle yüzümü buruşturuyorum. Elimi uzattığımda parmaklarım tabancanın kabzasını kavrıyor.

Bir an için Will’in önümde durduğunu görüyorum; ikimizde de silah var -eline, eline ateş edebilirdim, niye öyle yapmadım, neden?- ve neredeyse adını haykırıyorum.

Sonra Will’in hayali kayboluyor.

Yataktan kalkıp döşeği tek elimle kaldırıyorum, dizimden destek alarak tabancayı altına yerleştiriyorum. Silahı etimde hissetmemek daha berrak düşünmemi sağlıyor.

Bir önceki günün adrenalin yüklemesi yok. Beni uyutan her neyse, etkisi geçmiş ama hala her yerim ağrıyor ve omzumdaki sızlamalar geçmek bilmiyor. Hala aynı kıyafetlerinim. Sabit diskin bir köşesi, yastığımın altından çıkmış; uyumadan hemen önce oraya ben sokuşturmuştum. Diskte simülasyon bilgileri ve Bilgeliktekilerin neler yaptıkları kayıtlı. 1 )okunmaya bile korkuyorum ama onu burada bırakamam, o yüzden yastığın altından alıp dolapla duvar arasına sıkıştırıyorum. içimden bir ses diski yok etmenin daha iyi olacağını söylüyor ama annemle babamın ölümleriyle ilgili bütün kayıtlar bunun içinde ve sırf bu yüzden diski yok etmeyip saklamaya razı oluyorum.

Biri kapımı tıklatıyor. Yatağın kenarına oturup saçlarımı düzeltiyorum.

“Girin,” diyorum.

Kapı açıldığında Tobias başını uzatıyor, kapıdan sadece göğsünden yukarısı görünüyor. Üzerinde hala aynı kot var. Siyah tişörtü yerine koyu kırmızı bir tişört giymiş; Dostluktakilerin birinden ödünç almış olmalı. Onun için fazla parlak bir renk, tişörtü ona yakıştıramıyorum ama başını pervaza yasladığında tişörtün, mavi gözlerinin daha açık renk görünmesini sağladığım fark ediyorum.

“Dostluk üyeleri yarım saat sonra toplanıyor.” Kaşlarını kaldırıp, bir parça abartarak ekliyor, “Kaderimize karar verecekler.”

Başımı sallıyorum. “Kaderimin bir avuç Dostluk üyesinin elinde olacağı aklımın ucundan geçmezdi.”

“Benim de. Ah, sana bir şey getirdim!” Küçük bir şişenin kapağını açıp şeffaf bir sıvıyla dolu damlalığı çıkarıyor. “Ağrı kesici. Her altı saatte bir alacaksın.”

“Teşekkürler.” Damlalığı boğazıma boşaltıyorum. İlaç ba- yat limon tadında.

Tobias başparmağını kemerine geçiriyor, “Nasılsın Beatrice?”

“Sen bana Beatrice mi dedin?”

“Şansımı deneyeyim dedim.” Gülümsüyor. “Kötü mü yaptım?”

“Belki sadece özel durumlarda beni öyle çağırabilirsin. Mesela Kabul Töreni, Seçme Günü...” Duraklıyorum. Birkaç özel gün daha sayacaktım ama bunları sadece Fedakarlık topluluğu kutlardı. Sanırım Cesurlukta da kendi özel günleri ve tatilleri vardı ama ne olduklarını öğrenmeye fırsatım olmadı. Hem şu anda bir şey kutlama fikri o kadar saçma ki devam edemiyorum.

“Anlaştık.” Tobias’ın gülümsemesi sönüyor. “Nasılsın, Tris?”

Yaşadıklarımdan sonra tuhaf bir soru değil bu, yine de zihnimi okuyabileceği endişesiyle soruyu duyduğumda geriliyorum. Ona henüz Will olayını anlatmadım. Anlatmak istiyorum ama bunu nasıl yapacağımı kestiremiyorum. Kelimeleri sesli olarak dile getirme düşüncesi bile beni öylesine ağırlaştırıyor ki yer döşemelerini göçertip yerin dibine düşebilirim...

LİNK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder