29 Ekim 2018 Pazartesi

Mor Salkımlı Ev / Halide Edip Adıvar

Mor Salkımlı Ev

Mor Salkımlı Ev'den...

Her insana var olduğunu ilk defa idrak ettiren başka başka vak’alar vardır. Etraftaki eşyanın veya hadiselerin zaman zaman hafızada çakıp sönen bir şimşek ışığı içinde göründüğü yaş, galiba şahsa göre değişiyor. Bu küçük kızın kafasında çakan şimşekler, inanılmayacak kadar erken başlar fakat çok fasılalıdır.
Hafızasında hayat, kendini kayda başladığı ilk devrin hiç unutamayacağı zemini, Beşiktaş’da, doğduğu evde başlar. Bu ev, Ihlamur’a giden uzun caddeye inen, birbirine muvazi dik yokuşlardan birinin hemen hemen tepesindedir. Bu evden sonra gelen kocaman kırmızı kâgir konak, bu yokuşun son evidir. Tepenin solu koyu yeşil çamlar, nazlı söğütler arasında Abdülhamid’in Beyaz Saray’larını görürken sağ tarafı Adalar Denizi’nin mavi sularına bakar.
Evin kendisi, çocuğun hafızasında Mor Salkımlı Ev yaftasını taşır. Bu ev, yarım asırdan ziyade, bazan da her gece, bu küçük kızın rüyalarına girmiştir. Arka taraftaki bahçeye nazır pencereler, çifte merdivenlerin sahanlıklarındaki ince uzun pencereleri, baştan başa mor salkımlıdır ve akşam güneşinde mor çiçekler arasında camlar birer ateş levhası gibi parlar.
Bahçe, iki geniş mustatil terastır. Esasen yokuştaki bütün evlerin bahçeleri ta caddeye kadar birbirine bakan birer yeşil terastır. Küçük kızın bahçesinin üst terasında, başları göğe değer gibi görünen uzun fıstıklar, akasyalar, aralarında iki tane, rüzgâr estikçe kırıtır gibi ipek tüyleri hareket eden pembe-beyaz gülibrişim, çiçek açmış yemiş ağaçları, ortalarında bir tane, alev çiçekli nar ağacı vardı. Bunların ortasında yuvarlak küçük bir havuz; karşı karşıya iki beyaz mermer arslanın ağzından durmadan bu havuza billur sular akar ve güvercin, kumru sesleri ile karışır, bazan da fıstıkların dallarını harekete getirerek inleyen rüzgârın nağmesi ile birleşerek, sabah ve akşam bir tabiat musikisi dinlersiniz. Aşağıdaki terasa üç dört adım merdivenle inilir. Evin bahçeye açılan kapısı ile bahçenin arkasındaki boş sırta açılan kapı arasında, çakıl döşeli ve üstü asma çardaklı dar bir yol vardır. Yeşil, sarı üzüm salkımlarının ve zümrüt gibi yaprakların arasından sızan ışık ve yeşil gölgenin içinde küçük kız, sabah akşam oynar durur. Alt terasta da bir havuz, rengârenk yemiş ağaçları, iki tane gülibrişim ve bir de yine alev çiçekli nar ağacı vardır.
Sabahın ilk saatlerinde, burada dolaşan, çiçek ve ağaç sulayan, bir alay güvercine yem veren bir kadın görürsünüz. Bu kadın, küçük kızın anneannesidir. İşte Haminne diye torunlarının hitap ettiği kadının kısaca portresi:
Eyüpsultanlı Nakiye Hanım. Oradaki Mevlevî Tekkesi ile ailesi alâkadardır. En fazla bağlı olduğu ve belki de karakterine en fazla tesir yapan adam, oranın türbedarı olan dayısıdır. Babası, Şekercibaşı veyahut Tatlıcıbaşı imiş. Yıllar geçtikçe Haminne’nin ruhuna Mevlevîliğin hâkim olduğunu küçük kız sezmiştir. Kimseye fena lâkırdı söylemez, hiddet etmez, en kuvvetli itirazını yahut takdirini: “Yediği nane macununa bak,” diye ifade eder. Namazını muntazam kılar ve oruç tutar, fakat dinî gösteriş hiç yapmaz. Bazı namazlarda küçük kız, Haminne’ nin başında 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder