2 Kasım 2021 Salı

Franz Kafka Boyun Eğmeyen Hayalperest / Michael Löwy

Franz Kafka Boyun Eğmeyen Hayalperest

Franz Kafka Boyun Eğmeyen Hayalperest

Franz Kafka Boyun Eğmeyen Hayalperest’ten…

Kafka’nın eserini, hangisi olursa olsun, herhangi bir politik doktrine indirgeyemeyeceğimiz aşikârdır. Kafka söylem üretmez, kişiler ve durumlar yaratır ve eserinde duygular, tavırlar, bir Stimmung ifade eder. Edebiyatın sembolik dünyası ideolojilerin söylemsel dünyasına indirgenemez; edebi eser, felsefi ya da politik doktrinler gibi soyut kavramsal sistem değil, kişilerin ve şeylerin somut hayali evreni’dir.

Bununla birlikte, bu durum, bir yandan Kafka’nın anti-otoriter ruhu, liberter duyarlılığı, sosyalist sempatileri ile diğer yandan bellibaşlı yazıları arasındaki geçitleri, köprüleri, yeraltı bağlarını keşfedip araştırmayı engellemez. Bunlar, Kafka’nın iç manzarası olarak adlandırabileceğimiz şeye erişmenin ayrıcalıklı yollarıdır.

Kafka’nın sosyalist eğilimleri çok erken kendini göstermiştir. Gençlik arkadaşı ve liseden dostu Hugo Bergmann’a göre genç Kafka görüşlerini sergilemek için ceketinin yaka deliğinde kızıl bir karanfil taşıyordu. Okuldaki son yıllarında (1900-1901) dostlukları biraz soğumuştu, çünkü “onun sosyalizmi de benim Siyonizmim çok güçlüydü.” Bu anlaşmazlıklar Germen milliyetçiliği karşısında aynı şekilde tepki göstermelerini engellemez. Her ikisinin de dahil olduğu Prag’daki Alman Öğrenciler Birliği’nin bir toplantısında, tören sırasında Wacht am Rhein okunurken iki arkadaş ayağa kalmazlar ve bu tavır derhal kapı dışarı edilmelerine yol açar…

Söz konusu edilen hangi sosyalizmdir? Genç Kafka’nın Çek ya da Avusturya sosyal-demokrasisiyle bağlarını ortaya koyan hiçbir tanık yoktur. Savaş sonrası yıllarda yeni Çekoslovak Cumhuriyeti’ndeki komünist partiyle de bağı yoktur –bu partinin kurucularından biri olan Stanislav K. Neumann’ın yazarı tanımasına ve Ateşçi’yi 1920 yılında bir Çek edebiyat dergisinde yayımlamış olmasına rağmen durum budur. Velhasıl, Bergmann’ın sözünü ettiği Kafka’nın sosyalizme bağlılığı Ekim 1917’den çok öncedir.

Kafka’nın Rus devrimine ilgi göstermiş olduğu doğrudur: Eylül 1920’de Milena’ya yazdığı bir mektupta, Bolşevizm üzerine bir makaleye referansta bulunarak, bu yazının “bedenim, sinirlerim, kanım” üzerinde güçlü bir etkisi olduğunu belirtir. Milena’ya mektupların yeni baskısını hazırlayanlara göre bu, 25 Ağustos 1920’de Prager Tagblatt’ta çıkan Bertrand Russell’in “Bolşevik Rusya Üzerine” başlıklı bir makalesidir. Ama Kafka, bana çok önemli gelen şu ifadeyi de eklemektedir: “Doğrusu, onu tam olarak oradaki haliyle almadım, kendi orkestram için onu transpoze etmeye başladım.”

Genel olarak Kafka’nın “etkilenme”lerine uygulanabilir bir saptamadır bu: Asla pasif bir alımlama söz konusu değildir, her zaman için seçmeli bir yeniden-özümseme, kendine özgü bir “müzikleştirme” söz konusudur. Kafka’nın tavrını daha iyi anlayabilmek için Bertrand Rusel’in makalesinin içeriğine bakalım. Bu metin –Temmuz-Ağustos 1920’de Londra’da The Nation adlı süreli yayında çıkan beş makalelik bir dizinin ilkidir– Sovyet iktidarının hakkaniyetli bir bilançosunu çıkarmaya çalışırken, hem Bolşeviklerin fedakârlıklarını vurgulamakta –onları, “demokrasi ve dinsel iman bileşimleri”yle ve “sarsılmaz politik–ahlaki hedefleri”yle Cromwell’in püritenleriyle karşılaştırmaktadır– hem de diktatörlük eğilimlerini ve hoşgörüsüzlüklerini belirtmektedir.

Kafka Milena’ya mektubunda makalenin sonunu ortadan kaldırdığını, çünkü bunların doğrulanmamış suçlamalar olduğunu belirtiyordu. Nelerdir bunlar? Russell, makalenin son paragrafında, Asya Rusya’sının yeniden fethi sırasında Bolşeviklerin emperyalist eğilimleri olarak adlandırdığı şeyi eleştirir ve bir süre sonra Bolşeviklerin iktidarının “herhangi bir Asya hükümetine” benzeyeceğini öngörür. Kafka’ya konu dışı gelen burasıdır: Bunlar “bu bütünün içinde yerini bulamamış” suçlamalardır...

LİNK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder