3 Kasım 2021 Çarşamba

Saçmalıklar Çağı / Michael Foley

Saçmalıklar Çağı

Saçmalıklar Çağı

Saçmalıklar Çağı’ndan…

Daha da kötüsü, buyuran kişi muhtemelen ortalama, sıradan, bugüne, çağa ait bir kişi; çözümse çağın önerileri ve yasaklarının zayıf bir karışımından ibaret olacaktır. Bu durumun yazında bir paraleli mevcut. Pek çok yazar ve şair heveslisi sadece çağdaşlarını okur hatta sıklıkla bunları bile okumaz; tembelliğini, başkalarının etkisinden kurtulmak için cesur bir hamle diye gösterir. Ama böyle bir etkilenmeden kaçınma girişimi etkilenmelerin en beteriyle, güncel popüler zevkle, sığ beğeniyle sonuçlanır.

İçgüdü ve yetenekleri duyarlılık veya vicdanla sınırlanmayıp çağın talepleriyle kusursuz eşleşen ve haliyle başarılı ve avantaların –saraylar, saray mensupları, hizmetçiler ve harem gibi– tadını çıkarmaktan memnun "mutlu hödük" olgusu elbette mevcut. Eski çağlarda bu tipler savaşçılardı. Bugünse girişimciler. Kapitalizmin en başarılı güven numaralarından biri herkesin milyoner olabileceği yanılsamasını yayabilmesidir. Oysa zirvede sadece birkaç kişiye yer vardır ve zirvede yer alabilecek beceriye çok az kişi sahiptir.

Bir de yanılsamalar içinde keyifle yaşayan mutlu düşçüler var. Hem kendini iyi hissetmenin en uygun ve zararsız yolu bu, değil mi? Fakat hayat, yanılsamaları paramparça etmekten müthiş haz duyar ve bu tür deneyimler yanılsamaları reddetmekten veya daha en başta oluşmalarını engellemekten çok daha ıstıraplıdır ve çok daha pahalıya patlar. Yanılsamalar ancak hepten hezeyanlara dönüşmeleri halinde gerçeklikten bağışıktır. Kısacası, gerçekten Napolyon olduğunuza inanmanız gerekir. Yani sonuçta iş dönüp dolaşıp bir kez daha dünyayı, benliği ve ikisinin nasıl etkileştiğini kavramaya gelmektedir.

Doğa boşluk sevmez. Hele insan zihnindekini hiç sevmez. Zihnin nasıl sömürgeleştirileceğine dair kavrayışımızı 20. yüzyılda büyük saygı görüp 21. yüzyılda yerden yere vurulan iki düşünüre, Freud ve Marx'a borçluyuz. Bugün hor görülmelerine karşın bu iki düşünürün temel fikir ve bakışları değer ve önemlerini korumaktadır. Marx bağımsız düşünce olarak varsaydığımızın ne kadarının aslında toplum tarafından dayatıldığını, Freud ise aslında ne kadarının bilinçdışından çıktığını göstermiştir. Yani her iki yönden –içten ve dıştan– yoğun ve bitmek tükenmek bilmez bir baskı söz konusudur ve sonuçta belki de bağımsız düşünce diye bir şey hiç varolmayabilir.

Ancak, her iki baskıdan da tamamen kaçış umudu yoktur. Dünyada, önyargıların dışında yaşamak imkansız bir idealdir. İçinde yaşadığımız çağ da bizim içimizde yaşar. Ve çağlar, içlerinde yaşayan insanlar kadar bencildir: Her çağ kendisini üstün görür ve diğerlerinden daha fazla sevilmeyi talep eder. Bu talepler de genelde karşılanır. Çağımıza, vatanımız gibi büyük değer biçeriz. Bizi ürettiğine göre, çağımız iyi olmak durumundadır.

Çağımız kendisine sadakat yaratmada büyük başarı sağlamıştır ve bundaki kilit etmenlerden biri tatminin sadece mümkün değil, aynı zamanda kolay hatta kaçınılmaz olduğu yanılsamasını yayma becerisidir. Düzenli yaşanan ekonomik krizler bu yanılsamanın maskesini indirirler indirmesine ama genellikle yanılsamanın gerçek yüzü sadece belli kimselere, kısa süreliğine ve sınırlı görünür. Sistemin mekanizmaları sorgulanır ama altında yatan, sınırsız kişisel özgürlük ve sınırsız seçenek varsa herkes her şey olabilir ve her şeyi elde edebilir varsayımı sorgulanmaz. Ne düşünce ne çaba gereklidir.

Sadece istemek, olmaya ve edinmeye yeter: Reklamlarla sinsice ve kişisel gelişim endüstrisi tarafından alenen pompalanan mesaj budur. Ve simgesi gülümseyen yüz, şiarı "İyi Günler" olan "Şen Şakrak Kişilik" çağın idealidir. Ama bir temel önerme söz konusu: Rol yapmayacaksınız. Öyle olunca iyi günler dileyen gülümser çağın şen şakraklarının gittikçe daha fazla anti-depresan kullanmasına şaşmamak gerekiyor. Işıltıyla gülümseyen depresifler çağın fenomenine dönüşüyor...

LİNK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder