19 Ekim 2021 Salı

Son Haçlı Seferi Kuma Gömülen İmparatorluk / Von Kress

Son Haçlı Seferi Kuma Gömülen İmparatorluk

Son Haçlı Seferi Kuma Gömülen İmparatorluk

Son Haçlı Seferi Kuma Gömülen İmparatorluk’tan…

Alman Islah Heyeti Başkanı Prusya Krallığı Orgenerali ve Türk Mareşali Liman von Sanders’in enerjik ve dâhiyane sevk ve idaresi altında Çanakkale’nin muzafferane müdafaası ve Boğazlar’ın daimi surette kapatılması neticesinde Türkiye’nin Merkezî Devletlere yaptığı yardımın harbin cereyanı üzerinde oluşturduğu önem, Mareşal Liman von Sanders’in büyük başarısı gibi bugün de Almanya’da lâyık olduğu takdirle karşılanmamaktadır.

Türkiye dört uzun harp senesi devamınca sürekli kuvvetli düşman ordularını bağlamıştır (Kafkasya’da 300.000 Rus, Filistin’de 450.000’e yakın ve Irak’ta bazen adedi yarım milyona ulaşan İngiliz askeri). Avrupa harp sahnelerinde Türk tümenleri Alman ve Avusturyalı müttefikleriyle omuz omuza kahramanca dövüşmüşlerdir. Dünya Savaşı boyunca Türkiye, evlâtlarından 2.800.000 kişiyi silâhaltına almış ve bunlardan en az yarım milyonu şehit düşmüş veya hastalık veyahut da aldıklar yaralardan ölmüştür. Acı sona kadar Türk müttefikimiz bize, pek çok kurban vermek ve ağır ıstıraplar çekmek şartıyla sadık kalmıştır.

Merkezî Devletler için Türkiye ile olan ittifakın büyük ehemmiyeti, harbin başında İstanbul’da akıllı, tecrübeli ve kibar bir diplomat olan Alman Sefiri Baron von Wan-genheim tarafından lâyıkıyla takdir edilmişti. Biz, Alman Islah Heyeti üyeleri istisnasız olarak şahsî tecrübelerimize, Türk ordusunun zaaflarını tamamen bilmemize ve ordu ile milletin harp yorgunu olmasına dayanarak, Türkiye’nin ittifak kudret ve kabiliyetini sefirden çok aşağı takdir etmiştik. Bizim hükümlerimize fazlasıyla etki eden günlük hayatın can sıkıcı hallerinden daha uzak bulunması, büyük elçiye hükmünde faydalı olmuştu.

Türk arkadaşlarıyla sürekli temasta bulunan Alman subaylarının, bu arkadaşların siyasî düşünceleri, Türk nazırlarıyla politikacılarının İtilaf Devletleri sefaretleri ile hâlâ devam etmekte olan sıkı münasebetleri ve millet ile ordudaki ruh hâli hakkında duydukları şeyler bizde, Türkiye’nin ittifak anlaşmasıyla üstlendiği görevleri yerine getirebileceğine ve yerine getirmek isteyeceğine dair kuvvetli bir şüphe uyandırmıştı. Türk kabine azaları arasındaki kuvvetli fikir aykırılığı bizce biliniyordu. Bir gün ben şahsen, hasta olan genelkurmay başkanının vekili olarak işler hakkında her gün verilmesi alışılagelmiş olan raporu Başkomutan Vekili Enver Paşa’ya arz ederken, kendisi bana bakanlar kurulunda yalnız başına kaldığını söylemişti. O, Alman Başkomutanlığı’nın arzusu üzere, Türkiye’nin derhal savaşa girmesine taraftardı.

Dâhiliye Nazırı Talat Paşa da Türkiye’nin Merkezî Devletler yanında harbe girmesini gerekli görüyorsa da işe ancak Bulgarların Merkezî Devletlere katılmasından sonra başlanmasını istiyordu. Talat’ın fikrine göre, Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan tarafından bağlanmadığı müddetçe Rusya’nın vaadlerine kanarak Türkiye’yi arkadan vurması ihtimali hesaba katılmalıydı. Bahriye Nazırı Cemal Paşa ise harbe fiilen müdahalenin, Rusya için verilecek son karardan sonra olmasını istiyordu. Maliye Nazırı Cavid’e gelince, o Avrupa büyük devletleriyle harbe girmeyi doğrudan doğruya reddediyordu. Cavid ancak Yunanistan’a karşı bir harp için kazanılabilecekti.

Yetkili Türk politikacılarının bu fikirlerde olmasından dolayı Enver’in kabineden –hiçbir vakit ihtimal dışı olmayan– çekilmesi neticesinde Türkiye’nin, Merkezî Devletlerle ittifakını feshedebileceği, biz Alman subayları üzerinde endişe oluşturuyordu. Belki de doğru hüküm vermemiz mümkün olamıyordu; çünkü Türk hizmetinden ayrılıp Alman ordusunda kardeşlerimizin yanında vatanımız için çarpışmak hususunda duyduğumuz çok ateşli bir arzunun tesiri altında kalmıştık. Türkiye ile olan hizmet sözleşmemizin bu husustaki bir hükmüne dayanarak Alman Islah Heyeti başkanı, hepimizin namına İmparatora Türkiye’den geri çağrılmamız için bir dilekçe takdim etmişti.

Bu ricanın kesin bir dille reddedilmesi İmparatorun bize, siyasete önem vermeksizin kendisinin tayin ettiği vazifede kalmaya tahammül etmemiz hakkındaki açık emri, hepimizde derin bir ümitsizlik oluşturmuştu. Kardeş ve arkadaşlarımızın zaferden zafere koşarak vatan yolunda kan ve can verdikleri bu sırada Türkiye’de barışta olduğu gibi yaşamak ve çalışmakta devam etmek biz muvazzaf askerler için utanç verici bir hâldi...

LİNK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder