20 Ekim 2021 Çarşamba

Kölelik Yolu / Friedrich A. Hayek

Kölelik Yolu

Kölelik Yolu

Kölelik Yolu’ndan…

Terakki aşığı insanların ekserisinin kafasında sosyalizmin liberalizm yerine kaim olması sâdece, geçmişteki büyük liberal mütefekkirlerin kolektivizmin neticeleri hakkındaki ikaz ve ihtarlarının unutulmasından ileri gelmiş değildir. İnsanlar, bu mütefekkirlerim söylediklerine tamamıyla zıt itikatlara bağlandıkları içindir ki, sosyalizm liberalizmin yerine geçebilmiştir. İşin garibi şudur ki, daha ilk zamanlarda hürriyet için en büyük tehlikeyi teşkil ettiği anlaşılmış olan ve hatta açıktan açığa Fransız İhtilâli'nin liberalizmine karşı bir reaksiyon şeklinde başlamış bulunan sosyalizm, kendini herkese "hürriyet" bayrağı altında kabûl ettirmiştir.

Sosyalizmin başlangıçta otoriter bir doktrin olarak doğduğu bugün pek nâdiren hatırlanmaktadır. Modern sosyalizmin temellerini atan Fransız müellifleri, fikirlerinin ancak diktatörce bir idare sâyesinde tatbik edilebileceğine inanmışlardı. Onların nazarında, sosyalizm, cemiyeti hiyerarşik bir şekilde ve şuurlu olarak yeniden teşkilâtlandırmak suretiyle ve "manevî bir cebir kuvveti" kullanarak "ihtilâli tamamlamak" yolunda yapılacak bir teşebbüsten ibaretti. Sosyalizmin kurucuları, hürriyet hakkındaki niyetlerini gizlemiyorlardı. Düşünce hürriyetini 19. Yüzyıl'ın bütün fenalıklarının kaynağı telâkki ediyorlardı ve modern "plâncıların birincisi olan Saint Simon, kendi plânlarına itaat etmeyenlerin "hayvan gibi muamele göreceklerini" haber vermekten bile çekinmiyordu.

Ancak 1848 İhtilâline takaddüm eden kuvvetli demokratik cereyanların tesiri altındadır ki, sosyalizm hürriyet kuvvetleriyle birleşmek yolunu tutmaya başladı. Fakat, yeni "demokratik sosyalizm''in, eski sosyalizm tarafından uyandırılan şüpheleri ortadan kaldırabilmesi için çok zaman lâzım geldi. Özü itibariyle ferdiyetçi bir müessese olan demokrasinin sosyalizm ile telif edilemeyeceğini kimse A. de Tocqueville kadar vuzuhla görememiştir:

Demokrasi ferdî bağımsızlığın sahasını genişletir, sosyalizm ise daraltır. Demokrasi her insanın kıymetini mümkün olan azamî hadde kadar yükseltir, sosyalizm her insanı bir vasıta, bir âlet, bir rakam hâline getirir. Demokrasi ve sosyalizm yalnız bir kelime ile birbirlerine bağlıdırlar, müsavat. Fakat aradaki farka dikkat ediniz: Demokrasi hürriyet içinde müsavat, sosyalizm ise sıkıntı ve kölelik içinde müsavat ister.*

Bu şüpheleri ortadan kaldırmak ve siyasî motorların en kuvvetlisi olan hürriyet arzusunu kendi arabasına koşabilmek için, sosyalizm gitgide "yeni bir hürriyet" vaadetmek yolunu tuttu. Sosyalizmin iktidarı alması, bir anda zaruret devrinden hürriyet devrine geçiş demek olacaktı. Sosyalizm "İktisadî hürriyet'! getirecekti, İktisadî hürriyet olmadıktan sonra, elde edilmiş siyasî hürriyet "muhafaza edilmeye değmez"di. Atalardan beri devanı edegelen hürriyetin fetih yolundaki savaşım, ancak sosyalizm tamamlayabilecekti, siyasî hürriyetin elde edilmesi bu savaşın birinci merhalesinden ibaretti. İleri sürülen delilin akla yakın görünmesi için hürriyet kelimesinin mânâsında yapılan kurnazca değişiklik, mühim bir hâdisedir.

Siyasî hürriyetin büyük havarileri, hürriyetten bahsederken şunu kasdetmişlerdi: Her türlü cebirden, başkalarının her türlü keyfî ve indî muamelelerinden masun olmak, insanları bir âmirin emirlerine itaate mecbur eden ve hiçbir seçim hakkı bırakmayan bağlardan kurtulmak. Hâlbuki "yeni hürriyet", her birimizin yolumuzu serbestçe intihap imkânlarımızı ister istemez ve gayri müsavi surette tehdit eden hâricî şartların yüklediği mecburiyetten, her türlü ihtiyaçtan kurtulmak mânâsına geliyordu. Sosyalistlere göre, insanın hakikâten hür olabilmesi için, evvelâ "fizikî ihtiyacın despotizmim yıkması ve "İktisadî sistemin yaptığı tazyikleri" gevşetmesi lâzımdı.

Bu mânâda, hürriyet kelimesi iktidar* veya servete verilen yeni bir isimden başka bir şey değildir. Bu yeni hürriyet vaadiyle birlikte, ekseriya sosyalist cemiyette maddî servetin geniş ölçüde artacağı yolunda düşüncesizce vaitler de yapılmakta idi. Fakat, İktisadî hürriyeti gerçekleştirmek için, tabiat servetlerinin böyle mutlak olarak fethedilmesine güvenilmiyordu. Bu vakit hakikâtte, fertlerin mâlik oldukları seçme imkânları arasındaki büyük müsavatsızlıkların kalkması mânâsını ifade ediyordu.

Şu hâlde, yeni hürriyet talebi, aslında, servetin müsavi surette taksimi yolundaki çok eski talebin isim değiştirmiş şeklinden başka bir şey değildi. Fakat bu isim sosyalistlere liberallerle müşterek bir parola temin ediyordu ve onlar bu benzerliği adamakıllı istismar ettiler. Şüphesiz iki parti bu kelimeyi aynı mânâda kullanmıyorlardı, fakat bunun farkına varanlar pek azdı, hele vaadedilen bu iki hürriyetin birbirleriyle hakikâten kabîli telif olup olmadıklarım düşünenler daha da azdı...

LİNK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder