10 Ekim 2021 Pazar

Paganizmin Dehası / Marc Auge

Paganizmin Dehası

Paganizmin Dehası

Paganizmin Dehası’ndan…

Kişisel bir kült düşüncesi ilk bakışta şaşırtıcı görünebilir ama tüm anlamını kuşkusuz insan kişiliğinin karmaşık karakterinden alır. Eğer her bireysellik, kökenleri değişik olan farklı ilkelerin geçici olarak bir araya gelmesinden başka bir şey değilse, insanın, bu unsurlar bileşiminden (doğumundan) önce gelen ve kesin çözülmeden (ölümünden) sonra da varlığını sürdüren her şeyi kendinde kutsaması şaşırtıcı değildir. Şu halde, Ashantilerdeki kra gerçek bir kültün nesnesidir; düzenli olarak dualar -ve bu “ruh”un sahibi, diğer “ruhunun” (sunsum) onu rahatsız ettiği hissine kapıldığı zaman özürler- alması gerekir.

Bu tür psişik “katmanlar” ya baba yanlı veya ana yanh soy bağına (aynı “ruhların” düzenli olarak her seferinde yeniden doğduğu soy bağı) ya da doğum gününe ilişkin olan ve işaretleriyle doğanların karakterine yön verdikleri düşünülen ruhlara gönderme yapar. Bizzat İcranın kendisi bazen Tanrı Nyame karşısında yeryüzündeki kaderini seçmiş olarak gösterilir. Yeni doğan çocuğun öz-niteliklerini (attributs) belirleyen görüşmelerin (consultation) ardından, bireyselliği özgül olarak oluşturan yazgı parçası, sıklıkla, çok daha net biçimde çağnştırılır; bu parça çoğu zaman, kil topaklarıyla dolu bir tabakla tasvir edildiği Alladianlardaki nafi durumunda olduğu gibi somutlaştırılır ya da Ewe, Guin veya Fon halklarındaki iki yüz elli altı temel imgeden biri olan Kpoli durumunda olduğu gibi resmedilir.

Roberto Pazzi (1976), bir çömezin, Kâhinin yönlendirmesiyle Fa mucizesini nasıl öğrendiğini ve bu vesileyle “işaretinin” doğasını nasıl açımladığını çok iyi tasvir etmiştir: kahin “kutsal vadideki bu yere onun kpoli’sini tasvir eden hiyeroglifi yazar. Böylece, kahinler ona, bu kpoli’nin büyülü mesajını söyler ve onunla ilgili efsaneler anlatırlar, zira bu, bireyin kendi yaşamında çizgilerini yansıtmak zorunda olacağı tipik ideal imgedir” (s. 297). Her birey, ceninin rahim içindeki yaşamı boyunca plasentaya bağlı olduğu gibi, yaşamı boyunca kendi Kpoli’sine bağlıdır: “...öyleyse Kpoli’si tüm yaşamına yön verir. Kpoli’ye, onu tanımaya yardım etmiş olan kutsal cevizler yıkanıp kana bulaştırılarak sunulur...” (a.g.y.).

Aynı biçem, çocuğun doğumundan itibaren ebeveynlerin, çocuğun yazgısına hükmeden ifanın işaretlerinin babalou/a, gizin baş rahibi (Fon ya da Guin halklarında bokcmö’ya karşılık gelir) tarafından aranmasını sağladığı Yoruba halkında da görülür. Pierre Verger (1973), bu merasimi belirli bir sayıda yasağın peş peşe açıklanmasının ve adeta çocuğun “derin kimliğinin” gözler önüne serilmesinin takip edeceğini ekler (s. 65). Verger’in bu konuda alıntı yaptığı (a.g.y., s. 65) Bernard Maupoil (1943) şöyle yazar: “Bir ifa ya da Fa işaretine sahip olma, ölümlü bir müttefike kişisel olarak bağlanmış bir tanrı ile bir ittifak olarak görülür ve insanın güvenlik, emniyet ihtiyacını tatmin eder. Ona sahip olan varlığın bir ata olarak içsel tanığı haline dönüşür.”

Öyleyse, doğumu ve çevresi, geleceğin bilinçli bireyini, ruhların koruması altına ya da ayrıcalıklı yazgılar atmosferi içine önceden yerleştirir. Ama burada söz konusu olan, herhangi bir dışsal ilkeye teslimiyetten daha çok, dünyevi yaşam ile ataların ve tanrıların yaşamı, bugün ile geçmiş, ilkel ideolojilerle ilgilenen Batılı felsefecilerin dediği gibi “görünen ile görünmeyen” arasındaki bağda herhangi bir kopuşu reddeden bir tanımdır: Çoğu zaman yeni doğanın şu ya da bu niteliği bir atanın geri dönüşünün ifadesidir.

Birçok yazar, örneğin Yoruba halkı konusunda Le Herisse, Frobenius, Maupoil, bu konudaki tamklıklan bir araya getirmiştir. Maupoil, tanrıları (Vodun) yeniden insan olmaya, insanları da tanrısal şeylerle meşgul olmaya teşvik eden “gizli ve karşılıklı nostaljiyi” başarılı bir biçimde gösterir. Bu tür bir karşılıklı sevginin sonunun, bazı Yunan tanrılarının dünyevi kadınları kabul etmesine ve bazı tanrıçaların yarı tanrılar doğurmak için ölümlülerle birleşmesine varabildiğini biliyoruz.

Bununla birlikte, cinlenme olguları (tanrının ya da ata-tanrının geri dönüşü) ve ölülerin, ceninin sonrada yeni doğanın gerçek bir birey olmak için geçmesi gereken aşamaları tersi yönde anımsatan bir dizi aşamadan geçtikten ancak bir süre sonra atalar olduğu olgusu düşünüldüğünde, yaşayanları ve ölüleri, insanları ve tanrıları ve aynı zamanda, yaşam ile ölüm arasında, insanlık ile tanrı arası ara bir yerde oldukları varsayılan karma ya da tamamlanmamış varlıkları aynı merasimler boyunca, aynı kutsal yerlerde, aynı köylerde adeta bir araya getiren şaşırtıcı içtenliğe karşı ancak duyarlı olunabilir...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder