12 Ekim 2021 Salı

Gelin Çiçeği Cinayeti / Maria Lang

Gelin Çiçeği Cinayeti

Gelin Çiçeği Cinayeti

Gelin Çiçeği Cinayeti’nden…

Dina şık şemsiyesini açtı ve yavaşça gülümsedi; çiçekçi dükkânının girişini seyredebildiği kaldırım kısmından ayrılmadı yine de Kırmızı ipekli elbisesine yağmur damlaları vurdukça ayakları habire ıslandı; sabırsızlıkla bekleyen bakışlarım dükkân kapısına çevirdi. Şu Anneli hâlâ gelemeyecek miydi? Hem bu iki ihtiyar kızın çenesini kapamanın yolu yok muydu?

«Ah canım! Ne de güzel bir gelin olacak! Gelinliği Bayan Persson dikiyormuş; fevkalâde birşey çıkacağına kalıbımı basarım. Yalnız eteğe onaltı metre kumaş gitmiş...»

«Ne yazık, Doktor Hammar bugünleri göremedi, vakitsiz öldü zavallı.» Livia leylakrenkli şapkasını üzüntüyle salladı. «Söz aramızda ondan iyi üvey baba bulunamazdı; her eve bir erkek gerektir. Yoksa o kuş beyinli Gretel Hammar ne kendine, ne de kızına gözkulak olabilirdi. Kilisede yürürken ne güzel bir görüntü meydana getirecekler, öyle değil mi?»

«Ah, evet!» diye Olivia tombul ellerini sevinçle çırptı. «Damadın annesinin İngiliz soylularından olduğu da pek belli.»

Livia hışımla sözü ağzına tıkadı onun:

«Benim sözünü ettiğim damat değil, Edward Strom. Gelinin babası olduğundan kilisede kızın koluna giren tabiî o olacak.» '

«Mihrapta da damada teslim edecek öyle mi?» dedi Olivia, kıkırdadı; uygunsuz bir konudan söz eder gibi hali vardı. «Biliyor musun, o monoklü alıp, tek gözüne yerleştirmiyor mu, tüylerim diken diken oluyor Bütün vücudum ürperiyor; neye benziyor kendisi? Ah! Tıpkısı tıpkısına... Sezebiliyor musun, Dina?»

Sır verecekmişçesine eğildi, kızarmış yanaklarla birşeyler fısıldadı. Skoga kasabasının diğer üçbin sakini gibi ihtiyar kızın gizli arzusunu bilen Dina bu kez biraz daha yumuşak ve dostça davranmaya karar verdi.

«Yok canım!» dedi, fısıldayarak. «Lord Peter Wimsey olamaz, hiç sanmam!»

Olivia mutlu bir şekilde güldü, hayranlığını çeken kişi Tütüncünün köşesinde belirince gözleri daha da süzüldü. Erkeğin acelesi vardı, fakat buna rağmen girişteki ufak grubu selâmlamak için yaklaştı.

Dina düşünceli bir tarzda ona baktı. Son altı aydır zihnini kurcalayan şeyi hatırladı: Joakim Cruse üzerine kesin bir yargıya varmamıştı hâlâ.

Çirkin bir genç falan değildi. Biraz zayıf sayılırdı o kadar. Saçındaki kırmızılık besbelliydi; üstelik bir zamanlar moda olan ve gerçekte küçüklere yakışan bir biçimde kesilmişti. Otuzbeşindeki bir genç adama yaraşır gibilerden değildi pek. Fakat açık gri yazlık elbisesi, gök mavisi çizgili yeleği kusursuz bir elden çıkmıştı, (hava ve ısı derecesi ne olursa olsun yelek giyerdi Joakim) monoklü da olmayınca insanda kendine güven besleyen şık bir kişi izlenimini bırakıyordu.

'Bazan çok budaladır,' diye düşündü Diana. 'Şimdiki gibi şu değerli iki yaşlının elini öperken yağmur altında ıslanır. Ve bazan da kendisi orada mıdır diye kuşkuya düşersiniz. Buna rağmen...'

Joakim'in sorusunu yüksek sesle cevaplandırdı ;

«Evet, Falkman'ın dükkânında. Kendisini almak üzere yanına giderseniz, memnun oiur sanıyorum. Kadının çenesinden kurtulamıyordur bu türlü

LİNK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder