28 Aralık 2020 Pazartesi

Postmodernizm / F.Jameson & J.F.Lyotard

 


Postmodernizm'den...

Bu yönüyle, tarihselcilik ya da tarihi talan etme suçlamasına, bir de popülisttik suçlaması eklenmiş oluyor, ama genelde, popüler kültüre bir kirlenme olarak bakan modernist perspektif de, eski etkinliğini yitirmiş durumda. Postmodern mimarlık konusunda yaygın bir kanı da, çift anlamları, çift işlevleri öne çıkaran postmodernizmin, yeni bir maniyerizm olduğu yolunda. Postmodernizmin ironi ve eğlence üzerine kurulu bir maniyerizm olduğu görüşünü savunanların başında da, U. Eco geliyor.

Ancak tarihten benzer dönem ya da tavırlar bulup çıkarmanın, bizi daha fazla bilgilendirdiğini söylemek oldukça zor. Bu "istediğini yap" tavrını, Amerika’nın, Avrupa’nın kültürel hamiliğinden kurtulma arzusu ile pragmatizmin etkisinden kaynaklandığı da, -postmodernizmin geç dönem kapitalizm ile yakın ilişkisi kadar- sık yinelenen bir yorum. Ya da M. Davis gibi, 60 sonrası bir olay olarak, postmodernizmi, uluslararası rantiye grupların doğuşunun ve ABD’deki mali aşırı-birikimin kültürel uzantısı olduğu yolunda tezler öne sürenler de yok değil.

Postmodern mimaride görülen eklektizmin, çağın değil, piyasanın ruhunu yansıttığını söyleyenlerden biri de Lyotard. Sözkonusu mimarların, böylelikle Bauhaus projesinden yakayı sıyırmaya çalıştıklarını ileri süren Lyotard, ‘tekrar’a düşüldüğü görüşünde.

Avrupa’dan bakıldığında, modernizme eleştiriler getiren ve postmodern sıfatını da üstlenen bir başka grup mimarın -öteki fraksiyonun- yükselen itirazları duyuluyor. Porphyrios, Leon Krier gibi adların öne çıktığı bu cephede, akademiklik ve daha akıla bir yaklaşım hakim. 'Tiksinti verici ziyafet sofrasından uzak durma"yı, bir tür "tinsel perhiz "i savunuyorlar. Demokratik özgürlüğün, gelişigüzel bir hoşgörü olmadığını, Amerikalıların "ucuza tarih, kolayına kültür" ürettiklerini öne sürüyorlar.

Eklektik mimariye -mimari travesti’ye-, kültürün bir tür steno’ya dönüştürülmesine karşı çıkan Avrupai postmodernizm, popülizme de kesinlikle rağbet etmiyor. Örneğin Porphyrios, "sadece alıntılar, parantezler ve mecazlar... ve bir çeşit sinsi fısıltı ki, tek bir şey söylüyor: Reklam" diyerek eleştiriyor ‘popülist’ postmodern mimariyi. Varolanın olduğu gibi kabul edilmesine (Adorno’nun dediği gibi, varolanın sırf varolduğu için güzel sayılmasına), tüketime, piyasa ile içli dışlı ilişkilere karşı direnişi savunan bu akımın, modernlik (endüstri) öncesine bir nostalji boyutu taşıyan, "akılcı bir mükemmellik” arayışı var.

Bu nedenle de, Yeni-klasikçiler, Yeni-akılcılar ya da klasik melankolikler diye anılıyorlar. Klasizmin de, her önüne gelenin istediği gibi kullanabileceği bir stil değil, mimarlığın tek ve değişmez öncülü olduğunu öne süren "postmodern" Yeni-klasikçiler, mimarlığın dil gibi tutucu olduğu görüşündeler. Pop-art yerine, ressam De Chirico’nun gerçeküstücü, metafizik gerçekliğinden esinleniyorlar daha çok. Kısacası, ucuz maliyetle hoş fanteziler üretmemekle ayrılıyorlar diğerlerinden...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder