18 Aralık 2020 Cuma

İdeal Öğretmen / Grigory Petrov

 


İdeal Öğretmen'den...

SALONDA kısa bir sessizlik oldu. Ardından Profesör Raçinski, sözlerine kaldığı yerden aynı heyecanla devam etti: "Evet, sizin söyledikleriniz doğrudur. Bunu ben de kabul ediyorum. Toprağımızın içinde zengin madenler vardır. Yalnız, bu madenler çok defa yerin derinliklerinde bulunur. Bir kısım gayretli ve çalışkan insanlar onu yeryüzüne çıkarmak için ümit ve sebatla çalışıp, derin kuyular kazarlar. Dünyamızın manevî zenginlikleri de bunun gibidir; halkımızın ruhunda gizlenen servetler de böyledir. Kömür, tuz, demir kendi kendine yeryüzüne çıkmaz. İnsan, yeri kaza kaza onları meydana çıkarabilir.

İşte ben de, halkımızın akıl ve vicdanında gömülü ve gizli olan kıymetli cevherleri meydana çıkarmak için doğduğum köye gidiyorum."

O zamanlar genç bir Jeoloji bilim adamı olan ve daha sonraları da dünyadaki en seçkin üniversitelerin pek çoğunda ders veren 'Pavlof isminde bir kişi, profesör Raçinski'nin sözlerine şöyle itiraz etti:

"Sayın Profesör! Sizin gerçek yeriniz maden kuyularında değildir. Siz, kariyeri belli, usta bir mühendissiniz. Sıradan bir maden işçisi değilsiniz. Şu atalar sözünü size hatırlatırım: 'Büyük gemiler, büyük seferler yaparlar.' Siz, yolcuları bir nehrin kıyısından diğer bir kıyıya taşıyan küçük bir sandal değilsiniz. Siz okyanusları aşabilecek büyük bir transatlantiksiniz."

Aklını kaçırmış olduğunu sandıkları bir arkadaşlarını uyarmak için orada bulunan diğer profesörler, genç jeologun bu sözlerini "Bravo, Bravo!" diyerek alkışladılar.

Profesör Raçinski, ümitsizce başını sallayıp, şu cevabı verdi: "Ben bu sözlerinizde övgüye ve takdire değer bir şey görmüyorum. Bu alkışların da bence hiçbir mânâsı yoktur. Varsayalım ki, mesele sizin dediğiniz gibi olsun!.. Ben de sizin söylediğiniz gibi okyanusları aşacak güçte bir transatlantik olayım. Ancak siz de çok iyi bilirsiniz ki, bu halkın cehaleti de kocaman bir okyanus gibidir. Milyonlarca köylünün derin ve kara cahilliği karşısında, biz oralara sadece çok az bilgi sahibi olan yeni yetme öğretmenleri göndermekle yetiniyoruz.

Niçin şehirlerdeki evlerimizin pencereleri büyük olsun da, köylerdeki evlerin pencereleri küçük cam parçalarından ibaret kalsın? Cam parçaları da kırılınca, onların yerlerini kâğıt ya da bezden paçavralarla kapasınlar? Acaba köylülerin, ışığa, ısıya ve temiz havaya daha mı az ihtiyaçları vardır?

Ama siz de bilirsiniz ki, büyük pencereler için büyük camlar lâzımdır. Bunlar ise pahalıdır. İşte bu nedenle köylülerin bir kısmı evlerine pencere bile açmaktan mahrumdurlar.

Eğitim ve öğretim işi de buna benzer. Köylerimizde de daha düzeyli ve doyurucu eğitim veren okullara ihtiyaç vardır. Fakat bunlar pahalıya mâl olduğundan, köy halkına kalitesi düşük ve süresi daha az olan bir eğitim verilmek isteniyor.

Eğitim yılları az ve eğitimi kalitesiz olan küçük okullar, bir kibrit çöpünün alevine benzer. Işığı birkaç saniye sürer. Yanınca, etrafında ancak birkaç metrelik bir alanı aydınlatır. Milletin kafasındaki karanlığı yırtmak için deniz feneri kadar ışık saçan büyük lambalar ve projektörler gereklidir. İşte ben, bu kararımla, doğduğum ve büyüdüğüm köyde büyük bir eğitim ve öğretim meşalesini tutuşturmak...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder