17 Aralık 2020 Perşembe

Beyaz Zambaklar Ülkesinde / Grigory Petrov

 


Beyaz Zambaklar Ülkesinde'den...

Daha İsveç egemenliği dönemindeyken Finler’in kendi ana­yasa kurumları vardı. Bu yasa gereğince Finler’in Seym deni­len bir parlamentoları vardı. Kendilerine mahsus posta pulu ve para birimleri vardı. Az sayıda da orduya sahiplerdi.

Finler, Rus egemenliğine geçtikten sonra da bu kurum ve haklarını korudular. Ancak İsveçliler döneminde bütün bu kurumların yönetiminde İsveçli memurlar bulunuyordu. Fin­ler, İsveç kültürünün gelişimi için canlı bir unsur sayılıyor­lardı.

Suomi denilen Finlandiya, Rus egemenliğine geçince, Finler bütün bu kurumları ele geçirmek ve ülkenin gerçek sa­hipleri olabilmek için mücadeleye giriştiler. İşe küçük işler­den başladılar. Kademeli olarak ilk, orta ve yüksek öğrenim kurumlarında İsveçli öğretmenlerin yerine Fin öğretmenler atanıyordu. Böylece yavaş yavaş Finlerden, hâkim, doktor ve memur yetiştirmeye başladılar.

Küçük Fin ordusu da millileşmeye başladı. İsveçliler döneminde askerlerin tümü Finler’den oluşuyordu. Ancak Baş­komutanlık, Genelkurmay ve Komuta Kurulu İsveçliler’in elinde bulunuyordu. Rütbelilerin askerlere karşı tutumu da İsveç ordusunda olduğu gibiydi.

İsveçliler kahraman bir millettir. Reformlar döneminde Gustov Adolf, ve Büyük Petro zamanında XII. Karl, İsveç ordusunun ününü tüm Avrupa’ya yaymışlardı. Ancak o dö­nemde İsveçliler’in askeri gücü aristokratların elindeydi. Ül­kede âdeta asker ailelerinden oluşan özel bir imtiyazlı sınıf meydana gelmişti. Bu sınıfa ait olanlar memurlara, tüccarla­ra, aydınlara ve tüm halka tepeden bakıyorlardı. Halkın evla­dı askerler, dayanılması zor bir disipline tabi tutuluyordu.

Komutanlar, eğitim, resmi tören ve kışla hayatından baş­ka hiçbir şeyle uğraşmıyorlardı. Mesai dışı zamanlarını ise iç­ki içerek, kumar oynayarak veya danslı balolarla eğlencelerle geçirirlerdi.

Çoğunun eğitimi eksikti. Okuldan çıktıktan sonra hiç okumaya, araştırıp düşünmeye yönelmezlerdi. Hiçbir top­lumsal ve ulusal idealleri yoktu. Yalnızca mağrurca kılıçlarını şakırdatmasını bilirlerdi. Şık üniformaları içinde sürekli para harcamaktan başka şey bilmezlerdi. Dans salonlarında dans etmekte üstlerine yoktu. Çoğu zaten içki ve kumardan başı­nı kaldırmazdı. Askerlere karşı sürekli kırıcı, kaba ve hatta za­limce davranırlardı. Kendi deyimleriyle “kışla öküzleri”ne aşağılayıcı bakışlarla tepeden bakıyorlardı.

Snelman’ın öncülüğündeki genç Fin aydınları orduya da gereken önemi gösterdiler. Özellikle ordudaki askerlerin ta­lim ve eğitimiyle ilgilenmeyi hedeflediler.

Bunun sonucunda liselerin en gözde öğrencileri, hatta üniversite öğrencileri bile okullarından mezun olduktan son­ra askeri okullara girmeye, orduya mensup olmaya başladılar.

5-6 yıl, hatta 10 yıl süren askerlik hizmetleri sırasında bir yandan da bilimsel araştırmalarını kapsamlı bir şekilde sür­dürdüler.

Snelman, bu gençlerin sorunlarını ve sıkıntılarını bilen en iyi bir eğitimci olmuştu aynı zamanda ve onların her türlü ih­tiyaçlarını karşılamadan geri kalmıyordu. Gerek konferansla­rında, gerekse de yazılarında sürekli şu düşünceleri aşılamaya çalışıyordu:

Görünüşte en uygar milletler bile, henüz hayatlarını ba­rış ve huzur içinde geçirmek için yüksek bir uygarlık düzeyi­ne erişememişlerdir. İnsanlığın yaratılışında var olan kin, in­tikam ve vahşet; azgın deniz dalgalarının alçak yerlere saldır­ması gibi, insanlar arasında da başkalarının haklarına karşı sal­dırılar halinde sürüyor.

İnsan yığınlarından canlı kaleler oluşturur gibi ordularını güçlendiren insanlar kendilerini savunurlarken, dünyamız ka­çınılmaz bir şekilde kanlı taşkınlıklara...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder