27 Kasım 2020 Cuma

Şarkını Söylediğin Zaman / İnci Aral

 


Şarkını Söylediğin Zaman'dan...

Zaman, içinde yaşadığımız bir akarsudur, bizi alıp ya ileriye doğru götürür ya da boğup öldürür, diye yazdı Ayşe, tezinin masanın üstüne dağılmış sayfalarından birinin yan boşluğuna. Bu sözün bir yerden mi aklında kaldığına yoksa kendi görüşü mü olduğuna karar veremedi ama önemi yoktu. Zaman; olaylar, adlar, tarihler ve ayrımlarla, varlığını durmadan hatırlatarak karşı konulmaz ama basit bir biçimde akıyordu. İnsanın kendini bu akışa karşı savunmasının yolu yoktu.

Az önce lavabonun aynasında gözlerinin çevresinde oluşmaya başlayan ilk çizgileri keşfetmişti. Parmağını yazdığı cümleyi oluşturan harflerin üzerinde gezdirdi, sözcüklerin elinin altında yumuşayıp solduklarını gördü.

Tez hocasının fakültedeki odasındaydı. Gereksiz büyüklükteki pencereden bahçenin bir bölümü görünüyordu. Puslu, gri bir gün. Kendini işine verdiği böyle günlerin öğleden sonraları daha çabuk geçiyordu. Az önce kütüphaneden dönmüştü. "Medya ve Popüler Kültür" konulu çalışması için belge toplamak zor değildi ama yazmak sıkıcı ve yorucuydu. Bildik şeylerin gündelikten çıkıp hayatın bütün alanlarını içine alacak biçimde dallanıp budaklanması bu işin üstesinden gelip gelemeyeceği konusunda kuşkular uyandırıyordu kafasında. Er geç olacaktı, biliyordu; kaygısı, bilinen bir konuda yazmanın kolaylığıydı. Baş etmesi gereken buydu. Üstelik bu tür çalışmalar yaratıcılığa imkan vermiyordu. Veriler elinin altındaydı ama sonuç olarak özgün, yeni bir şey çıkmayacaktı ortaya. Vazgeçmeme nedeni ise hocasıydı: Necla Güneren.

Amatör bir Türk sanat müziği topluluğundan tanışıyorlardı onunla. Önceki yıl ayda ya da on beş günde bir uygun bir lokalde toplanıp müzik yapıyorlardı. Daha küçük grupların bazen evlerde de bir araya geldiği oluyordu. O sıralar pek samimiyetleri yoktu ama her nasılsa bu zarif kadının ilgisini çekmiş, ısrar ve desteğiyle fakültede görev almıştı. Birlikte çalışmaya başladıktan sonra ise birbirlerini sevmişlerdi. Aralarında incelikli bir bağ vardı. Doktora yapması için ısrar eden, tez konusunu belirleyen de Necla'ydı. Ayşe, kendisine yerinde saymama şansı veren, gelecek için umut kapısı açan bu kadına büyük saygı duyuyordu.

Umut? Bir yere kadar tabii. Necla'nın da aşamadığı engeller vardı çünkü. Kurum öteden beri sağ yapılanmaların kalesi olmuştu. Asıl sorun ise yeteneksiz hırslıların köşe başlarını kaptığı ortamda iyi ve temiz kalmaktı.

Gölgesiz, içten, art niyetsizdi Necla ve doğal olarak bu tavır Ayşe'ye de yansıyordu. Tıpkı onun gibi açık sözlü, boyun eğmez ve hakkını savunmada inatçıydı. Yetenek ve çalışkanlığın değil, siyaset ve grup çıkarlarının gözetildiği bir devlet üniversitesinde geri plana itilmeye razı olmayan, öğrenciler tarafından sevilen bir yardımcı bulmak kolay değildi. Dedikodu, ayak kaydırma oyunları ve küçük hesaplar...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder