28 Şubat 2020 Cuma

Kıyametin Koz Kartları – Roger Zelazny – Amber Yıllıkları #6

Kıyametin Koz Kartları

Kıyametin Koz Kartları’ndan…

Kahve fincanımı ve sürahiyi yıkadım, rafa koydum. Sonra çantamı aldım ve oradan ayrıldım. Bay Mulligan yerinde yoktu ya da uyuyordu, bu yüzden anahtarımı posta kutusuna atıp yakındaki lokantada kahvaltı etmek için sokağa çıktım.
Trafik azdı ve tüm araçlar iyi huyluydu. Yavaş yavaş, dinleyerek, bakarak yürüdüm. Hoş bir sabahtı, güzel bir gün vaat ediyordu. İşleri çabuk halletmeyi umuyordum, böylece günün tadını çıkarabilecektim.
Lokantaya rahatsız edilmeden ulaştım. Pencerenin yanında bir masaya oturdum. Tam garson siparişimi almaya geldiğinde tanıdık birinin sokakta yürümekte olduğunu gördüm -eski bir sınıf arkadaşım ve daha sonra iş arkadaşım- Lucas Raynard, bir seksen boyunda, kızıl saçlı, sanatkarca kırılmış burnuna rağmen ya da belki bu yüzden yakışıklı, sesi ve tavırları mesleğine, yani satıcılığa uygun.
Pencereye vurdum, beni gördü, el salladı, döndü ve içeri girdi.
"Merle, haklıymışım," dedi masaya gelince. Omzumu kısaca kavradı, karşıma oturdu ve menüyü elimden aldı. “Seni evinde bulamadım ve burada olabileceğini tahmin ettim."
Gözlerini indirdi ve menüyü okumaya başladı.
"Neden?" diye sordum.
"Eğer biraz daha düşünmek istiyorsanız daha sonra geleyim," dedi garson.
"Hayır," diye yanıtladı Luke ve muazzam bir sipariş verdi.
Ben de kendiminkini ekledim. Sonra: “Çünkü alışkanlıklarına bağlı birisin."
"Alışkanlık mı?" diye yanıt verdim. “Artık burada neredeyse hiç yemiyorum."
"Biliyorum," diye yanıt verdi, “ama üzerinde baskı varken genellikle buraya gelirdin. Örneğin, sınavlardan önce ya da seni rahatsız eden bir şey varsa."
"Hm," dedim. Daha önce fark etmemiştim, ama böyle bir şey vardı gerçekten. Üzerine tekboynuz resmi basılmış kültablasını çevirdim, kapının yanında perde görevi yapan vitraylı camda resmin daha büyük bir kopyası vardı. “Neden bilmiyorum," dedim sonunda. “Dahası, beni rahatsız eden bir şey olduğunu nereden çıkarıyorsun?"
"Birkaç kaza yüzünden 30 Nisan hakkında paranoyak olmuştun."
"Birkaçtan daha fazla. Sana hepsinden bahsetmedim."
"Demek hâlâ inanıyorsun."
"Evet."
Omuzlarını silkti. Garson geldi ve kahve fincanlarımızı doldurdu.
"Tamam," dedi sonunda. “Bugün oldu mu?"
"Hayır."
"Çok kötü. Umarım düşüncelerini köreltmez."
Bir yudum kahve aldım.
"Sorun değil," dedim.
"Güzel." İçini çekti ve gerindi. “Dinle, şehre daha dün geldim..."
"İyi bir gezi miydi?"
"Yeni bir satış rekoru kırdım."
"Harika."
"Her neyse... Otele gittiğimde senin ayrıldığını öğrendim."
"Evet. Yaklaşık bir ay önce istifa ettim."
"Miller sana ulaşmaya çalışıyor. Ama telefonun kapandığından arayamıyor. Birkaç kez uğramış bile, ama sen dışarıdaymışsın."
"Çok kötü."
"Geri dönmeni istiyor."
"Orada işim bitti."
"Teklifini duyana kadar bekle, olmaz mı? Brady yukarıya şutlanıyor ve sen Tasarım’ın yeni yöneticisi oluyorsun. Üstelik yüzde yirmi zam alıyorsun. Sana bunu söylememi istedi."
Hafifçe güldüm.
"Aslında kulağa o kadar kötü gelmiyor. Ama dediğim gibi, orada işim bitti."...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder