1 Mart 2020 Pazar

Kaos İmgesi / Roger Zelazny – Amber Yıllıkları #8

Kaos İmgesi

Kaos İmgesi’nden…

Döndüğünde eski yerine tırmanamayacağını anladı. Bir el vermeleri için Kral’ın adamlarına seslendi, ama onlar ölü Bandersnatch’i masaların arasında sürüklemekle meşguldü ve onu duymazdan geldiler.
Luke gülümseyerek yaklaştı.
"Demek o bir Bandersnatch idi," diye yorum yaptı. “Neye benzediklerini hep merak etmişimdir. Şimdi, bir Jabberwock’un buraya uğramasını ve..."
"Şışşşt!" diye uyardı Kedi. “Duvar resminin içinde bir yerde olmalı ve muhtemelen dinliyordur. Onu uyandırma! Ormanların içinden gürleyerek gelip kıçının peşine düşebilir. Isırabilen dişleri ve kavrayabilen pençeleri unutma! Başına dert açma..."
Kedi duvara doğru bir bakış fırlattı, defalarca, hızla solup geri geldi. Luke bunu görmezden gelerek yorum yaptı, “Ben yalnızca Tenniel’ın tasvirini düşünüyordum."
Kedi barın uzak ucunda maddeleşti, Şapkacı’nın içkisini başına dikti ve “Hırlamasını işitiyorum ve alevden gözlerin sola kaydığını görüyorum."
Duvar resmine baktım, alev alev gözleri gördüm ve tuhaf bir ses duydum.
"Herhangi bir şey olabilir," dedi Luke.
Kedi barın arkasındaki bir rafa geçti, gölgenin içinde pırıldayan ve kayan, tuhaf bir silahın asılı olduğu yere uzandı.
"Vorpal Kılıcı’nı eline alsan iyi olur, benim tek diyeceğim bu."
Luke güldü, ama pervane kanatlarından ve katlanmış ayışığından yapılmış gibi duran alete bakakaldı.
Sonra hırıltıyı yine duydum.
"Orada alık alık durma," dedi Kedi, Humpty’nin kadehini dikip, yine yok olarak.
Luke gülmeye devam ederek, doldurulması için kupasını uzattı. Orada alık alık durdum. Bandersnatch’i yok etmek için kullandığım büyü düşünce tarzımı garip bir şekilde değiştirmişti. Peşinden gelen kısa bir an boyunca kafamdaki her şey berraklaşır gibi olmuştu. Bunu kısa bir süre baktığım Logrus imgesine bağladım. Bu yüzden onu yine çağırdım.
İmge önümde yükseldi, süzüldü. Onu orada tuttum. Ona baktım. Zihnimin içinde soğuk bir rüzgar esmeye başlamış gibi oldu. Paramparça anı parçacıkları bir araya geldi, kendilerini asıl dokuya işlediler, anlayış kazandılar. Elbette...
Hırıltı yükseldi, Jabberwock’un uzak ağaçların arasında kayan gölgesini gördüm. Gözleri iniş ışıkları gibiydi. Isırmak ve kavramaya yarayan yığınla keskin organı vardı...
Ve hiç fark etmezdi. Çünkü neler olup bittiğini, kimin, nasıl ve neden sorumlu olduğunu anlamıştım.
İki büklüm vaziyette öne eğildim, öyle ki parmak boğumlarım sağ çizmemin ucunu süpürüyordu.
"Luke," dedim, “bir sorunumuz var."
Bardan dönüp, bana baktı.
"Sorun ne?" diye sordu.
Amber kanından gelenler muazzam çabalar gösterme becerisine sahiptir. Aynı zamanda korkunç dayaklar yemeye dayanabiliriz. Bu yüzden, bizim aramızda, bu tür şeyler bir dereceye kadar kendi kendilerini sadeleştirirler. Bu yüzden, bu tür şeylerle ilgilenecekse, insanın yapması gerekeni yapması zorunludur...
Yumruğumu sahip olduğum tüm güçle yerden kaldırdım ve Luke’un çenesinin yan tarafına öyle bir indirdim ki dönerek havalandı ve masanın üzerine yayılarak düştü, masa yıkıldı, Luke kayarak servis alanını boydan boya aştı ve sonunda sessiz, Victoria çağından fırlamış gibi görünen bir beyefendinin ayaklarının dibine yığıldı. Adam fırçasını bırakmış, Luke kayarak ona doğru gelirken çabucak yana adım atmıştı. Sol elimle kupamı kaldırdım ve içindekileri bir dağa çarpmış gibi hisseden sağ yumruğuma boşalttım. Ben bunu yaparken ışıklar soldu ve bir anlık mutlak sessizlik oldu...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder