16 Mart 2022 Çarşamba

Ceza Kolonisinde / Franz Kafka

 

Ceza KolonisindeCeza Kolonisinde

Ceza Kolonisinde’den…

Zavallı annesi ile babasının, bir hizmetçi kadın tarafından iğfal edilip ondan bir çocuğu olduğu için Amerika’ya gönderdiği on altı yaşındaki Karl Roßmann, artık yavaşlayan geminin içinde New York Limanı’na girerken, çoktandır seyrettiği Özgürlük Heykelini karşısında, bir anda sanki üzerine düşen güneş ışığı kuvvetlenmiş gibi görüverdi. Kılıç taşıyan kolu sanki yeni kalkmış gibi yükseliyor, endamını hür rüzgârlar yalıyordu. “Ne de yüksek!” dedi kendi kendine ve bu haliyle çıkıp gitmeyi hiç düşünmediği halde, yanından gittikçe kabararak geçen hamal kalabalığının itiştirmesiyle, o da yavaş yavaş küpeşteye kadar gelmiş oldu.

Yolculuk sırasında az buçuk tanış olduğu genç bir adam yanından geçerken dedi ki: “Ee, sizin inmeye hiç niyetiniz yok mu?” “Ben hazırım canım,” dedi Karl onun yüzüne bakarak ve içinden gelen şevkle, ayrıca güçlü bir genç olduğundan, bavulunu omzunun üstüne kaldırdı. Fakat bastonunu biraz sallaya sallaya ötekilerle birlikte neredeyse uzaklaşmakta olan tanıdığının başının üzerinden ileri bakarken dehşetle, şemsiyesini gemide, aşağıda unuttuğunu fark etti. Tanıdığından bir çabuk, bavulunun yanında bir an bekleme nezaketini göstermesini rica etti, adam pek mutlu olmamışa benziyordu, döndüğü zaman yerini bulabilmek için ortalığa şöyle bir baktı ve alelacele oradan ayrıldı.

Aşağıda ne yazık ki, yolunu pek kısaltacak olan bir koridorun ilk defa olarak kapatılmış olduğunu gördü, bu herhalde bütün yolcuların gemiden çıkarılmasıyla ilgili bir tedbirdi ve yolunu zahmetle, bir sürü ufacık mekân, birbiri ardınca karşısına çıkaduran kısa merdiven, durmadan sapan koridorlar, içinde terk edilmiş bir yazı masası olan, boş bir odadan geçerek aramak zorunda kaldı; öyle ki, bu yoldan sadece bir ya da iki kere, o da hep büyükçe bir topluluk içinde geçtiği için gerçekten iyiden iyiye kayboldu.

Çaresizliği içinde, üstelik tek bir kişiye rastlamayıp sadece üzerinde binlerce insan ayağının sürtünmesini işittiği ve uzaktan, bir hohlama gibi, artık durdurulan makinelerin çalışmayı bitirirken çıkardığı sesi fark ettiği için, uzun uzadıya düşünmeden, yolunu şaşırdığında önünde durakladığı küçük, herhangi bir kapıya vurmaya başladı.

“Açık ya kapı,” diye seslenildi içeriden, Karl da içi gerçekten rahatlayarak kapıyı açtı. “Niye vuruyorsunuz kapıya öyle deli gibi?” diye sordu dev gibi bir adam, Karl’a doğru bakar bakmaz. Bir yerlerdeki bir tepe penceresinden soluk, geminin yukarılarında çoktan kullanılıp eskitilmiş bir ışık düşüyordu, içinde bir yatağın, bir dolabın, bir koltuğun ve adamın sıkış sıkış, istiflenmiş gibi durduğu zavallıca kamaraya. “Yolumu şaşırdım,” dedi Karl, “yolculuk sırasında hiç de öyle fark etmemiştim, ama korkunç büyük bir gemiymiş bu.”

“Evet, o noktada haklısınız,” dedi adam belli bir gururla ve bu arada, iki eliyle habire bastırıp kilit dilinin yerine oturup oturmadığını işitmeye çalıştığı küçük bir bavulla uğraşmasını bırakmadı. “Canım, girsenize!” dedi adam sonra, “Dışarıda duracak değilsiniz ya!” “Rahatsız etmeyeyim?” diye sordu Karl. “Aman, nasıl rahatsız edeceksiniz ki!” “Siz Alman mısınız?” diye sordu Karl, kendini yine de emniyete almak için, çünkü Amerika’ya yeni gelenlerin başına özellikle İrlandalılardan gelen tehlikeler hakkında pek çok şey işitmişti...

 

LİNK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder