11 Şubat 2022 Cuma

Moby Dick / Herman Melville

 

Moby DickMoby Dick

Moby Dick’ten…

Ne olur yani, yaşlı kaptanın biri, «al şu süpürgeyi de güverteyi temizle,» derse bana? Çok mu ağır bir hakarettir bu? Kaç dirhem gelir İncil’in terazisinde? Cebrail’in gözünden mi düşerim, adamı saydım, dediğini hemen yaptım diye? Köle olmayan var mı bu dünyada, sorarım size? Velhasıl, yaşlı kaptanlar bana istedikleri kadar cart curt etsinler, beni istedikleri kadar itip kaksınlar, bunda bir kötülük görmem. Bilirim ki, herkesin başına gelir bu - ister fizik açıdan olsun, ister metafizik açıdan. Dünyanın düzeni bu. Tüm insanlar böyle itilir kakılır. Herkes birbirinin sırtını sıvazlayıp, alınyazısına katlanmalı.

Şu da var, gemiye tayfa olarak bindim mi, zahmetime karşılık para verirler bana. Yolcuların ise bir tek metelik aldıklarını şimdiye dek duymuşluğum yok. Tam tersine, yolcular para vermek zorundadır. Para vermekle para almak arasında da dünyanın farkı var. Para vermek, meyva bahçesindeki iki hırsızın, yani Adem ile Havva’nın başımıza açtıkları dertlerin en büyüğüdür belki de. Şaşılacak şey doğrusu: Paranın yeryüzündeki tüm kötülüklerin başı olduğunu, paralı bir insanın hiç bir zaman cennete gidemeyeceğini biliriz. Gene de, bize verilen paraları el etek öpüp alıveririz. Ah, nasıl da can atarız cehennemlik olmaya!

Son olarak şunu da söyleyeyim. Gemiye tayfa olarak binerken, sağlığımı da düşünürüm, insan elini kolunu işletir, baş kasara güvertesinde temiz hava alır. Çünkü (Pythagoras’ın kurallarına aykırı düşünmeye kalkmazsanız), bu dünyada baştan esen rüzgârlar, kıçtan esen rüzgârlardan çok daha süreklidir. Böyle olunca da, kıç güvertedeki amiralin aldığı hava, İkinci elden bir havadır. Neden derseniz, bu havayı daha önceden baş güvertedeki tayfa alıp vermiştir. Amiral ise, ilk soluk alanın kendi olduğunu sanır; ama hiç de öyle değildir. Bunu birçok başka işde de görürüz: Baştakiler, hiç farkında olmadan, buyrukları altındaki basit insanların ardından gelir.

Peki ama, birçok ticaret gemisinde deniz havası aldıktan sonra, nereden aklıma esti de balina avına gitmeye kalktım diye sorarsanız, bunun karşılığını en iyi kader tanrıçalarının gözle görünmez hafiyesi verir; çünkü o, beni durmadan gözetler, peşimden gelir, ve bilinmez değişik yollardan her yaptığıma karışır. Kuşkusuz, benim bu balina seferine gitmem, kaderin çok önceden hazırladığı görkemli programın bir bölümüydü. Bu balina seferi, çok daha uzun ve büyük iki temsil arasında yer alan kısa bir varyete numarasıydı. Bana kalırsa, programın o kısmı aşağı yukarı şöyleydi:

      BİRLEŞİK AMERİKA CUMHURBAŞKANLIĞI İÇİN ÇEKİŞMELİ BÜYÜK SEÇİM

       Ishmael adında birinin balina seferi

AFGANİSTAN’DA KANLI BİR SAVAŞ

Neden bu tiyatro yönetmeni hatunlar bana balina avında entipüften bir rol verdiler de; kimine büyük tragedyalarda görkemli roller, kimine kibar komedyalarda kısa ve kolay roller, kimine de kaba soytarılık oyunlarında keyifli roller dağıtırlar? Orasını pek bilmem doğrusu. Bununla beraber, o zaman olup bitenler şimdi aklıma geliyor da, çeşitli kılıklara bürünen bir sürü kurnazlıklarla kandırılıp, gizliden gizliye dürtüklemelerle, bu rolü oynamaya nasıl sürüklendiğimi sezinler gibi oluyorum. Üstelik öylesine aldandım ki, bu işe hiç kimse karışmadan, sırt kendi isteğimle, kendi kafamla düşüne taşına girdiğimi sanıyordum.

Beni sürükleyen şeylerin en başta geleni, kafama takılan o dayanılmaz büyük balina hayali oldu. O korkunç, o gizemli canavardı tüm merakımı uyandıran. Sonra o vahşi denizler, balinanın bir ada gibi koca gövdesini gezdirdiği uzak denizler; onun yarattığı baş edilmez, akla hayale sığmaz tehlikeler; görülecek, duyulacak binbir hârika, Patagonia’nın büyülü manzaraları - tüm bunlar beni baştan çıkardı. Bunlar bir başkasını belki de böyle çekmezdi; ama ben hep uzak şeylerin özlemiyle yanar tutuşurum. Yasak denizlere açılmaya, vahşi kıyılara çıkmaya can atarım, iyi şeylerin ne olduğunu bilirim ama, kötü şeyleri de çabucak kavrarım; ve hemen anlaşıveririm onlarla - bırakırlarsa, elbette. Çünkü insanın, çevresindeki tüm komşularla dostluk etmesi iyi bir şeydir...

LİNK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder