24 Ekim 2021 Pazar

Cellatlar da Ağlar / Helen Reilly

Cellatlar da Ağlar

Cellatlar da Ağlar

Cellatlar da Ağlar’dan…

Karşılıklı gülüştük. Lollie'yle Wick sadece çok sevişen bir çift değil, aynı zamanda çok iyi anlaşan: birer arkadaştılar da...

Tatlı bir hava içinde bir    kadar devam eden bu toplantımızın sonunda, tekrar görüşme vaatleriyle birbirimizden ayrıldık. New York'ta bir hafta kadar kalıp tekrar köye döneceklerini söylediler.

Ertesi sabah, Arizona'daki kuzenimin çok hastalandığını bildiren bir mektup alınca, hemen New York'tan ayrılmak zorunda kaldım. Lollie'ye bir mektupla durumu bildirdim. Fakat hiçbir karşılık almamam beni biraz şaşırtmadı da diyemem.

Ocak, Şubat ve Mart aylarını oldukça hareketli geçirdim. Nisan ayı ortalarında Lollie'yle Wick'i tekrar gördüm. Tamamen değişik bir hava ve son derece de kötü şartlar içersinde...

Acaba ölüm gelirken insana bir çeşit haber mi gönderir? Kendine çekmeden önce şartlarını hazırlar mı?

Bilemiyorum... Bugün bile düşünmek istemiyorum bunu.

Oldukça yorucu bir kış geçirmiştim. Bitirmem gereken bazı kitaplarım vardı ve tam bir yalnızlık içinde çalışmak istiyordum. Lollie'yle Wick aklıma gelmedi değil, fakat tek başıma kalma isteği onların yanına gitme planlarımı değiştiriverdi.

Kızkardeşim Laura'nın tavsiyesi, korkunç maceramın başlangıç noktası oldu.

Ailemizin doğup büyüdüğü çiftliğe gitmem fikrini ortaya o attı. Babamın ölene kadar elinde tuttuğu Bangall'daki çiftlik bir ara satılmış, fakat bir süre sonra yine geri alınmıştı. Yıllardan beri hiçbirimiz semtine bile uğramamıştık. Laura, çok bakımsız olmasına rağmen, orada tek başıma hayli rahat çalışabileceğimi söylemişti.

«Koskoca arazi ortasında bir ev düşün. Bahçedeki otlar artık insan boyu büyümüştür. Çevrede olsa olsa bir iki ev daha vardır. Seninki çok haraptır ama kolayca onarabilirsin. Seni rahatsız edebilecek tek şey, yanına fazla yaklaşacak bir inek olabilir. O kadar...»

Sadece ineklerle karşılaşmak fikri hoşuma gitmişti. Nasıl olsa inekler beni tedirgin edip konuşturamazlardı.

Nisan ayının üçünde Washington Caddesi'ndeki apartman katımı badanacılara bıraktım, hizmetçime iki aylık izin verdim ve Bangall'a tek başıma hareket ettim.

Laura, yanıma mutlaka birini almam için ısrar ediyordu. Onun bu sözlerine kulak asmadım.. Orada nasıl olsa bir yardımcı bulabileceğimi umuyordum.

Uzun bir yolculuktan sonra, bir akşamüstü Bangall'a vardım. Hemen o gece çiftliğe çıkmak istemedim. Hem geç olmuştu, hem de ışık durumunu bilmiyordum. Yıllardan beri kapalı duran binanın içi de mutlaka çok kötü olmalıydı.

Önce kasabadaki bir otele indim. Yanımdaki odada da bir kadın kalıyordu. Kâğıt kadar ince duvarlardan her şey duyuluyordu. Telefonda durmadan «Sevgilim...» dediği birine birşeyler anlatmaya çalışıyordu. Konuşma bittiği zaman da bardağa dolan bir içkinin sesi duyuluyordu... O kadar...

İlk gece, oldukça geç bir saata kadar oturduktan sonra, sabah erken kalkabilmek üzere hemen yatıp uyudum.

Ertesi gün ancak saat onikide uyanabildim. Çiftüğin yolunu bulabilmek için arabamı kasabanın güneyine doğru sürdüm.

İki defa yanlış yola girdim. Kasabayla çiftlik arasındaki uzaklık iki kilometreyi geçmiyordu ama, yol çok dar ve birbirine benzeyen patikalardan kuruluydu. Sonunda koca çukurlara bata çıka güçlükle asıl yolu bulabildim.

Küçük bir tepeyi geçtikten sonra çiftlik evi göründü. Etraf günlük güneşlikti ve cırcırböceklerinin çıkardıkları sesten başka birşey duyulmuyordu. işte daha şimdiden kafamı dinlemeye başlamıştım.

Dan, son zamanlarda baskısını gittikçe artırmıştı çünkü. Bir an önce evlenmemiz gerektiğini habire tekrarlayıp duruyordu. Oysa bira'z daha kendimi dinlemek istiyordum...

LİNK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder