30 Aralık 2020 Çarşamba

Fiziğin Tao'su / Fritjof Capra

Fiziğin Taou'su

Taoist gibi görmeye zorlamaktadır. Son zamanlarda bu iki fiziksel temel direği birleştirme yönünde adımlar atılmıştır. Bu aşamada ortaya çıkan şey, maddenin ana öğelerini oluşturan atom-altı parçacıkların özelliklerini ve etkileşimlerini fiziksel olarak açıklarken, Doğu düşüncesi ile olan benzerlikler giderek daha da artmıştır. Bu yeni araştırma sahalarında, eskiden beri varolan benzerlikler doruk noktasına ulaşmakta ve bazen de, hangi açıklamaların fizikçilere ve hangilerinin de Doğu mistikçilerine ait oldukları tam olarak belirlenememektedir.

Ben, «Doğu Mistisizmi» dediğimde, Hinduizm, Buddhizm ve Taoizm üçgeninde beliren dinsel felsefeleri anlıyorum. Bunlar arasında çok karmaşık alt disiplinler mevcut olmasına rağmen, sahip oldukları temel dünya görüşleri hep aynıdır. Aslında bu dünya görüşü yalnızca Doğu'ya özgü de değildir. Bunun benzerlerine diğer mistik felsefe okullarında da rastlanabilir.

Bundan dolayı, bu kitapta dile getirilen argümanlar ve ileri sürülen fikirler aslında genel anlamda, tüm zamanların mistik gelenekleri ile modern fizik arasındaki bir benzeşmeye işaret edecek biçimde yorumlanabilir. Örneğin, bütün dinlerde bazı mitik öğelere rastlayabiliriz. Öte yandan Batı felsefe okullarının birçoğunda da bu tür öğeler mevcuttur.

Yani modern fizikle olan paralellikler yalnızca Hinduizm'in Vedalar'ında, I Ohing'de ya da Buddhist Sutralar'da değil, aynı zamanda Heraklitus'un Fragmanlar'ında ibni Arabi'nin Sufi'liğinde ya da Yagui hocası Don Juan'ın öğretilerinde de belirmektedirler. Ancak Doğu ve Batı mistisizmi arasında önemli bir fark vardır. Şöyle ki: Mistisizm, Batı'da daima marjinal, yani sınırlı bir rol oynarken, Doğu’daki felsefî ve dinsel düşüncenin ana öğesini meydana getirmiştir Bu nedenle, kolaylık olsun diye «Doğu dünya görüşü» dediğimde, aslında diğer mistik gelenekleri de kapsamış olduğum için, kitapta öteki mistik kaynaklara daha az yer vermek istiyorum.

Eğer günümüz modern fiziği bizi mistik bir dünyaya götürüyorsa, bu aslında mistik geleneğin ortaya çıktığı zamanlara geri dönmekte olduğumuzu, yani 2500 yıl geri gittiğimizi göstermektedir. Ama öte yandan burada müthiş bir evrimin gelişimini de görmekteyiz. Çünkü Batı'daki bilimsel yaklaşımlar ilk önce erken Yunanlılar'ın mistik felsefelerinden yola çıkmış, ama daha sonra bu mistik kökene sırt çevirerek büyük bir zihinsel yapının oluşmasına yol açmıştır. Böylelikle de Uzak Doğu yaklaşımlarına tam zıt bir görünüme bürünmüşlerdir. Ancak bilimsel gelişmelerin en yeni evrelerinde bu yaklaşım terkedilmekte ve bilimsel görüşler yine o erken Yunan ve Doğu felsefelerine geri dönmektedirler. Bir farkla, bu sefer yalnızca sezgiye değil, bunun yanı sıra karmaşık ve kesin deneyler ile tutarlı ve apaçık matematiksel formüllere dayanmaktadırlar.

Bütün Batı bilimlerinde olduğu gibi, fiziğin kökleri de Milât'tan önce altıncı yüzyıl Yunan felsefesinde aranmalıdır. Bu erken çağda, bilim, felsefe ve din henüz birbirinden ayrılmamıştır. Nitekim, ionia-nın başşehri Milet'teki bilgeler bu tür ayırımlarla uğraşmazlardı. Bu insanların amacı, «physis» diye isimlendirdikleri cisimlerin öz doğasını, ya da gerçek oluşumunu ortaya çıkarmaktı. «Fizik» (physics) terimi, bu Yunan kelimesinden türetilmiştir ve bu açıdan aslında tüm nesnelerin öz doğasını keşfetme çabasını dile getirmektedir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder