3 Aralık 2020 Perşembe

Evvelotel / Ayfer Tunç

 


Evvelotel'den...

Sinirli yapar bizim buralar adamı. Öyle tuhaf bir yerdir ki, kaderi hızlandırır. Üç ayda olacak olan üç günde olur, yaran varsa kanar, durduramazsın. Sabrım var sanırsın, tükenir. Öleceğin yoksa bile ölürsün. Ölmezsen eksilirsin. Hâlâ burada yaşıyorsan bil ki, son sen, ilk sen değilsin. Kendimden biliyorum, eksildim.

Hikâyemi başkalarına da anlatmış. En başta muhtara, sonra postacıya, mandıracıya, gazete bayiine. Önüne gelene yani. Neden anlattın dedim, hani bir şey anlattığın adamlar seni eksiltiyorlardı? Böylece eşitleniyoruz dedi.

Muhtar kayıtlara bakarken gülüp durdu. Demek Zembilli Göçmen’in oğlusun sen dedi. Benziyorsun da... Ne aksi, ne huysuz adamdır baban!

Beni ilk görüşte tanıdığını söylemiş muhtara, yalan, tanımadı. O acıklı hikâyeyi hatırlamış olsa öyle mi konuşurdu benimle?

— Evvel Otel burası mı?
— Burası.
— Çok değişmiş.
— Eee?
— Ne?
— N’olmuş değişmiş de?
— Hiç.
— Ne vardı?
— Oda istiyorum, burası otel değil mi?
— Kapıda yazıyor, otel.
— İyi o zaman. Bir oda.
— Kaç kişisin?
— Tek. Tek başımayım.
— Kaç gün kalacaksın?
— Bilmiyorum.
— İyi. Buyur, anahtar. Her akşam oda parasını peşin alırım.
— Yerlere seramik döşetmişsiniz, tahtaydı. Şu bina da yoktu.
— Ne zaman?
— Otuz sene evvel.
— Otuz sene evvel benim de karımla çocuklarım yoktu.
— Benim de yoktu, annemle gelmiştik. Ama seni hatırlıyorum.

Dik dik konuştuğu halde alınmadım, seni hatırlıyorum dediğimde dikkatle yüzüme baktı, ama çıkaramadı. Sormadı da nerden hatırlıyorsun diye. Gözlerimden yaş geldi o an demiş mandıracıya, yalan, öyle bir şey olmadı. Gerçi olsa ne olur, hikâyemin konusu o değil ki. Birkaç gün sonra, artık iyiden iyiye ahbap olduğumuzda, sana en iyisi Zebercet diyeyim ben dedim, kendimi asmaya niyetim yok dedi, kaçıp gideceğim buralardan.

Şaşırdım. Anladım kaderlerimizin kardeş olduğunu, birlikte okunduğunda hiç benzemese de birbirine. Nereye gideceksin? dedim. Buradan gittiğim yere dedi.

Muhtar hikâyenin benim de olduğum kısmını değil, sonrasını, şehirde ağızdan ağza dolaşan kısmını dinlemiş sağdan soldan. Anlatmaya kalktı, susturdum. Çirkin bir adamdı, gözleri çapaklıydı, hikâyem ağzına yakışmıyordu. Evet, dedim sertçe, buldun mu kayıtları? Sinirlendi, kayıt mayıt yok! dedi. Nasıl yok dedim, işte, burada yazıyor, Kuyudibi mahallesi. Kayıtlı olduğu ev çoktan yıkıldı da yerine apartman yapıldı, çekmiş gitmiş ama kaydını almamış, Süslü Yenge tutmuş yakasından götürmüştür. Yüzündeki sinsi sırıtma değişti, hesap sormaya dönüştü: Hem... şimdi mi geldi aklına baban?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder