26 Ekim 2020 Pazartesi

Sonsuz Arzuya Uyanış / Alma Katsu

 

Sonsuz Arzuya Uyanış

Sonsuz Arzuya Uyanış’tan…

Luke mahkûmu standart bir muayeneden geçirirken, başındaki zonklama yüzünden zorlukla düşünebiliyordu. Fenerle kızın gözlerine bakıp gördüğü en masmavi göz iki sıkıştırılmış buz parçasına benziyor gözbebeklerinin  durumunu kontrol etti. Teni terli, nabzı düşüktü, solunum zorluğu çekiyor gibiydi.

‘‘Bu kız çok solgun,” dedi, Duchesne’ye, mahkûmun bileklerinden bağlı olduğu sedyeden uzaklaşırlarken. “Siyanotik olabilir. Şoka girecek.”

‘‘Yani yaralı mı?” diye sordu Duchesne, şüpheci bir tavırla.

‘‘Pek sayılmaz. Psikolojik travma geçirmiş olabilir. Bir tartışmadan dolayı. Belki de öldürdüğünü söylediği bu adamla dövüşmüştür. Nefsi müdafaa olmadığını nereden biliyorsun?”

Duchesne ellerini beline koyarak sedyede yatan mahkûma sadece izleyerek gerçeği görebiliyormuş gibi baktı. Ağırlığını bir ayağından diğerine aktardı. “Bir şey bilmiyoruz. Bize pek fazla şey anlatmadı. Yaralı olup olmadığını söyleyemez misin? Çünkü eğer yaralı değilse onu karakola... ”

“Bluzunu çıkarıp kanı temizlemem...”

“Yap hemen. Bütün geceyi burada geçiremem. Boucher’ı  ormanda bıraktım; o cesedi arıyor.”

Geniş orman, dolunayda bile çok karanlıktı. Luke, şerif yardımcısı Boucher’ın cesedi tek başına bulma şansının pek yüksek olmadığını biliyordu.

Luke lateks eldivenin ucunu çekiştirdi. “Ben muayeneyi yaparken sen  gidip Boucher’a yardım et.”

“Mahkûmu burada bırakamam.”

“Tanrı aşkına,” dedi Luke, başıyla genç kadını işaret ederek. “Beni etkisiz hale  getirip kaçabileceğini sanmıyorum. Bu kadar endişeleniyorsan, Henderson’ı bırak.” İkisi de çekingen gözlerle Henderson’a baktılar. İriyarı şerif yardımcısı bekleme salonunda bir tezgâha yaslanmış, bir elinde makine kahvesiyle eski bir Sports Illustrated'ın sayfalarını karıştırıyordu. Adam bir ayı karikatürünü andırıyordu ve uygun şekilde, biraz da aptaldı. “Ormanda sana pek yardımcı olamaz. Bir şey olmayacak,” dedi Luke, sinirli bir tavırla ve konuya karar verilmiş  gibi şerife arkasını döndü. Duchesne’nin arkasından baktığını ve tartışıp tartışmamak konusunda kararsız kaldığını hissedebiliyordu.

Sonunda şerif gitmeye karar verdi ve ikili kapılara yöneldi. “Sen burada mahkûmun başında kal,” diye bağırdı Henderson’a,  kürklü ağır şapkasını başına geçirirken. “Ben gidip Boucher’a yardım edeceğim. O salak iki eliyle ve bir haritayla kendi kıçını bile bulamaz.”

Luke ve hemşire, sedyede yatan kadınla ilgileniyordu. Luke bir makas aldı. “Bluzunu kesip çıkarmam gerekiyor,” diye uyardı kadını.

“Sorun değil. Zaten mahvoldu,” dedi kadın, Luke’un çıkaramadığı hafif bir aksanla. Bluzun pahalı olduğu belliydi. Seçkin moda dergilerinde görülebilecek ve St. Andrews’da birinin giymeyeceği tarzda bir şeydi.

indir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder