29 Ekim 2020 Perşembe

Cennetin Dilleri / Maurice Olender

 Cennetin Dilleri

Cennetin Dilleri’nden…

Samilere gelince, onları, dillerine, kültürlerine ve dinlerine sıkı sıkıya bağlı olarak görürüz. Zamanda ve mekânda hareketsiz kalarak, XIX. yüzyılın anlattığı biçimiyle evrensel tarihin ilerlemelerine katılmazlar, ya da çok az katılırlar. Arilerin çoktanrıcı dinamiğinin karşısına, Samilerin tektanrıcı durgunluğu konur.

İnsan bilimlerinde sözcükler kavramsal araçlar olabilirler; eski geleneklerden çekip çıkarılan ya da laboratuvarda yaratılan yapay maddeler gibi icat edilen sözcükler, bir araştırmanın ön varsayımlarına ve tasarılarına tanıklık ederler. Bu işlevsel terimlerin, yani teknik kurguların seçimi, yeni bilgilerin temel varsayımlarını da anlatır.

Semitizm zorunlu olarak İbraniceye indirgenemez. Ancak başlıca Sami deyimler gibi Arapça dil ve İslami din olarak telâkki edilebilirse, –taşıdığı tektanrıcı dinle özdeşleşen dil– İbranice, çok defa XIX. yüzyılda Samilik alanında sorulan soruları yönlendirir. Böylece tarihsel dönemin İbranilerine maledilmek istenen özellikleri Sami toplulukların tamamına atfeden uzmanların sayısı çok fazladır. Bu genellemenin zorunlu sonucu: Önceki yüzyılın bilgin Avrupa’sında Renan ve başkaları, Yunanlılara atfettikleri özel nitelikleri, Ariler ya da Hint-Germenler, ya da Hint-Avrupalılar olarak adlandırdıkları topluluklara da atfederler. Eğer Yunanlıların dinamizmi ve soyut zeka kapasitesi oluşum halinde bir Hint-Avrupa dünyasını haber veriyorsa, Ari evreninin Veda kutbu, ezelî olanın güçlerini temsil eder.

“Antisemitizm”in tamamen olumsuz tutumuna gelince, bu tutum, Sami dilleri kullananların tamamına değil, fakat sadece İbranilerden gelenlerle yani Yahudilerle özdeşleştirenlere yöneliktir. 1870 yılındadır ki, Avrupa’nın her yerinde, filoloji bilimlerinin ve fizik antropolojinin alanı dışında, ancak, genellikle meşruluğunu oradan alan Ari ve Sami’yle ilgili siyasal ve ideolojik yeni koşu alanları açılır. Çevresi belli olmayan, tutuşturucu etkiler yapan bu sözcükler, nazizmin çöktüğü 1945 yılına kadar ömürlerini sürdürürler.

Bopp, Karşılaştırmalı Dilbilgisi’nin ikinci basımının önsözünü yazdığında, “ulusalcılık düşüncesini” dille ilgili yeni bilimlerden uzak tutmanın gerekliliği üzerinde ısrarla durur.

“Böylesine geniş bir aileyi göstermek söz konusu olduğunda kıtamızın bütün halklarının temsilcileri olarak neden Germenlerin kabul edileceğini anlamadığımdan ‘Hint-Germen’ deyimini onaylayamam [...] Şu anda, daha genel olarak anlaşılmak için, Fransa’da ve İngiltere’de bir süredir kullanımı yoluyla onaylanan ‘Hint-Avrupa’ adını kullanacağım.”71

1857 Ağustos ayında Berlin’deyiz. Bugün, Bopp’un öğüdünü dinlemeyen Germen dünyasının üniversitelerinin dışında “Hint-Avrupa” terimi çevresinde tam bir fikir birliği oluştu. Çünkü, açık bir biçimde, G. Dumézil’in (1898-1986) de anımsatmayı sevdiği gibi, burada eksik bir “etiket” söz konusu olur:

“Ancak, her şey göz önünde bulundurulduğunda etiketin kendi nesnesiyle örtüşmemesi, tam olarak, onu gerektiren şeydir: Olması gereken şey için kendini aldatır, yani uzlaşmaya dayanan bir işaret, alan üzerinde çok dağılmış bu tarihsel olaylar arasında işaret edilen uygunlukların en muhtemel açıklaması olan başlangıçtaki bir topluluk, bir ortak mirasın varsayımı olduğunu bildiren bir işaret.

indir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder