13 Aralık 2019 Cuma

Prag Mezarlığı / Umberto Eco

Prag Mezarlığı

Prag Mezarlığı’ndan…

Gobineau denen o şahıs ırklar arasındaki eşitsizlik hakkında yazdığından beri bana öyle geliyor ki, eğer birisi bir başka halka ilişkin olumsuz sözler söylüyorsa, bunun nedeni kendi halkını üstün görmesindendir. Benim önyargılarım yoktur. Fransız olduğumdan beri (annemden dolayı zaten yarı yarıya öyleydim) yeni yurttaşlarımın ne kadar tembel, dalavereci, kindar, kıskanç, Fransız olmayan herkesin vahşi olduğunu sanacak kadar abartılı bir biçimde kendini beğenmiş ve azarlanmayı da asla kabullenemeyen insanlar olduklarını anladım. Ama bir şey daha anladım: Bir Fransız'ın türüne ilişkin bir hatayı kabullenmesini sağlamak için bir başka halk hakkında kötü sözler söylemek yeterlidir; örneğin, "Biz Lehler şu ya da bu kusura sahibiz" derseniz, bu berbat bir şey bile olsa hiç kimseden geride kalmak istemedikleri için hemen şöyle bir tepki verirler: "Ah hayır, biz burada, Fransa'da daha beteriz"; işte o zaman tuzağa düşürüldüklerinin farkına varmadan Fransızları yerin dibine batırırlar.
Bundan bir çıkarları olsa bile kendi benzerlerini sevmezler. Kimse bir Fransız meyhaneci kadar edepsiz olamaz, müşterilerinden nefret eder gibidir (belki de öyledir) ve sanki var olmalarından hiç hoşlanmaz (bu yalandır, çünkü Fransızlar müthiş açgözlüdürler). Ils grognent toujours. Hele onlara bir şey sormayı deneyin: Sais pas, moi diyerek dudaklarını gaz çıkartır gibi öne uzatarak yanıtlarlar.
Kötü yüreklidirler. Can sıkıntısını gidermek için can alırlar. Uzun yıllar yurttaşlarını birbirlerinin kellesini kesmekle oyalayan tek ulus onlardır; neyse ki Napolyon öfkelerini başka ırklar üzerine yöneltmiş ve bütün Avrupa'yı yok etmek üzere ulusları sıraya dizmiştir.
Kudretli olduğunu söyledikleri bir devlete sahip olmakla övünürler ama bunu yerle bir etmek için de ellerinden geleni yaparlar: Her türlü neden ve her esen rüzgâr yüzünden devrim yapmak konusunda kimse Fransızların eline su dökemez; çoğu zaman nedenini bile bilmeden, sokaktaki sefil ayaktakımı güruhuna katılırlar. Fransız ne istediğini hiç bilemez; mükemmelen bildiği tek şey elindekini istemediğidir. Ve bunu dile getirmek için de şarkı söylemekten başka bir şey yapmaz.
Bütün dünyanın Fransızca konuştuğunu zannederler. On yıl önce Lucas ile, o dâhi adamla, öyle oldu – bu adam Bibliothèque Nationale'deki eski kitapların son sayfalarını kesip çalarak, farklı kaligrafileri taklit ederek otuz bin sahte imzalı belge yarattı: ben daha iyisini yapardım... Bunların büyük bir bölümünü, gayet yüksek bir fiyata Chasles denen o budalaya (büyük matematikçi ve Bilimler Akademisi üyesi olduğu söyleniyor ama gene de hödük) sattı. Sadece o değil, akademi dünyasındaki pek çok dostu, Caligula'nın, Kleopatra'nın ya da Sezar'ın mektuplarını Fransızca yazmış olmalarını hayra yordular; Pascal, Newton ve Galileo'nun birbirleriyle Fransızca yazıştığına inandılar, oysa o dönemin bilimadamlarının Latince yazıştığını çocuklar bile bilir. Fransız aydınları başka ulusların Fransızca dışında bir dil konuştuğu hakkında fikir sahibi değillerdi. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder