20 Şubat 2022 Pazar

Son Aday / Day Leclaire

 

Son AdaySon Aday

Son Aday’dan…

Simsiyah saçlarını ve derin bakışlı gözlerini artık görebiliyordu. Yüz hatları sanki granitten oyulmuş gibi sert ve köşeliydi. Atından inerek onu bağladı. Sonra dönerek Leah’a doğru ilerlemeye başladı. Bir yandan yürürken çıkardığı eldivenlerini kemerine sıkıştırdı. Bu güçlü elleri tanıyordu … ama nereden?

Gözlerinin önünde bir anı canlandı. Nasırlı parmaklar göğüslerini okşuyor, Leah acıyla karışık bir zevk dalgasıyla sarsılıyordu.

Nefesi kesildi. O sırada adam başını kaldırmıştı. Leah aniden adamın kim olduğunu tanıdı. “Bugün şanssız günüm” diye mırıldandı. İçgüdüsel olarak tüfeğini omzuna yaslayarak ateş etti.

İlk mermi adamın ayağının iki santim önünde toprağa bir delik açmıştı. Adam gözünü kırpmadı. Yavaşlamadı bile. Leah bir kez daha ateş etti. Mermi adamın iki çizmesinin ortasına isabet etmiş, siyah deri toz toprak içinde kalmıştı. Adam yaklaşmaya devam etti. Hatta daha da hızlı yürüyordu.

Leah bir kez daha ateş etmeye fırsat bulamadı. Adam verandanın merdivenlerini ikişer ikişer çıkmış, tüfeği Leah’ın elinden alıp kenara fırlatıvermişti. Onu omuzlarından sıkıca yakaladı ve kollarına aldı. Leah küçük bir çığlık atarak düşmemek için adamın gömleğine tutundu.

“Hiçbir zaman iyi bir nişancı değildin,” dedi adam ve onu öptü.

Bu öpüş, Leah‘ın hatırladığı her şeyi ve daha fazlasını içeriyordu. Adam dudaklarını kavramış, hiçbir itiraza meydan bırakmadan, açlıkla, ama karşılığında büyük bir haz vererek onu öpüyordu. Bir eliyle onu sırtının alt kısmından kavrayarak vücudunu bacaklarına bastırdı. Diğer elini saç örgüsünün altından boynuna götürerek başını kavradı.

Leah elinde olmadan ona sarılarak geniş omuzlarını, göğsünü kaplayan kasları yeniden keşfetti. Mücadele etmesi, bu işe bir son vermesi gerektiğini biliyordu. Ama nedense bunu yapamadı.

O ilk sevgilisiydi… tek sevgilisi.

Onu sekiz yalnız geçen yılın özlemiyle öpmeye devam etti. Onun kollarında yeniden dünyaya gelmişti. Ama bu adam yüzünden çektiği acıyı unutmamıştı. Büyük zorluklarla ördüğü duvarı yıkmasına izin verirse, bedelinin ağır olacağını biliyordu.

Adam Leah’ı uzun uzun öptü. Ganimetini ele geçiren bir fatih gibi tatminle mırıldandı. Sonunda Leah’ın aklını başına getiren de,bu küçük ses olmuştu. Adamın kollarından kurtularak birkaç adım geri gitti. Titreyen parmaklarını dudaklarına götürerek ona baktı… Hunter Pryde! “Merhaba Leah” dedi Hunter. “Uzun zaman oldu”

Dikkatsizce sarf ettiği sözler Leah’ı acıya boğmuştu. Nasıl yıkıldığını, öpüşmelerinin uyandırdığı acıyı saklamaya çabaladı. Bütün yaşananlardan sonra, bir zamanlar birbirlerine karşı duyduklarından sonra nasıl bu kadar kalpsiz olabilirdi?

“Neden buradasın Hunter? Ne istiyorsun?”...

LİNK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder