25 Şubat 2022 Cuma

Kayıp Sembol / Dan Brown

 

Kayıp SembolKayıp Sembol

Kayıp Sembol’den…

Eiffel Kulesi’nin güney direğinden çıkan asansör turistle doluydu. Tıklım tıkış asansördeki takım elbiseli ağırbaşlı işadamı, bakışlarını yanındaki erkek çocuğuna indirdi. ‘'Benzin soldu oğlum. Aşağıda kalmalıydın.”

Endişesini kontrol etmeye çabalayan çocuk, “İyiyim...” dedi. “Bir sonraki katta inerim.” Nefes alamıyorum.

Adam yaklaşarak eğildi. “Şimdiye kadar bunun üstesinden geldiğini sanıyordum.” Çocuğun yanağını sevgiyle okşadı.

Çocuk, babasını hayal kırıklığına uğrattığı için utanıyor, ama kulaklarındaki çınlama yüzünden onu güçlükle duyabiliyordu. Nefes alamıyorum. Bu kutudan çıkmalıyım!

Kabin görevlisi asansörün eklemli pistonları ve dövme demirleriyle ilgili bir şeyler söylüyordu. Çok aşağılarda Paris sokakları tüm yönlere doğru uzanıyordu.


Başını geriye atıp, yukarıda boşalan platforma bakan çocuk, geldik sayılır, diye düşündü. Biraz sabret.

Asansör dik bir açıyla yukarıdaki seyir güvertesine yükselirken sütunları daralmaya, heybetli payandaları uzunlamasına dar bir tünele dönüşmeye başladı.

“Baba, galiba...”

Birden başlarının üstünde güçlü bir çatırtı duyuldu. Sarsılan kabin, yan tarafa doğru biçimsiz bir şekilde sallandı. Yılan gibi kıvrılan eskimiş kablolar, kabinin etrafını kamçılamaya başladı. Çocuk, babasına uzandı.

“Baba!”

Dehşet dolu bir an gözleri birbirine kenetlendi.

Ardından kabinin alt kısmı çıktı.

Yumuşak deri koltuğunda sıçrayan Robert Langdon, gördüğü rüyadan ürkerek uyandı. Girdiği türbülansta sallanan Falcon 2000EX şirket jetinin geniş kabininde tek başına oturuyordu. Arkadan Pratt & Whitney çift motorlarının homurdanan sesi duyuluyordu.

“Bay Langdon?” Başının üstündeki dahili konuşma sistemi vızıldadı. “Yaklaşıyoruz.”

Langdon yerinde doğrulup, konuşma notlarını deri çantasına geri koydu. Uykuya daldığında masonik sembolleri yarısına kadar gözden geçirmişti. Müteveffa babasıyla ilgili gördüğü rüyayı, akıl hocası Peter Solomon’dan bu sabah aldığı beklenmedik davetin tetiklediğini düşündü.

Asla hayal kırıklığına uğratmak istemediğim diğer adam.

Elli sekiz yaşındaki hayırsever, tarihçi ve bilim adamı, yaklaşık otuz yıl önce Langdon’ı kanatları altına alarak, babasının bıraktığı boşluğu pek çok açıdan doldurmuştu. Adamın nüfuzlu hanedanlığına ve yüklü servetine karşın, Langdon, onun yumuşak gri gözlerinde bir tevazu ve sıcaklık görüyordu.

Pencerenin dışında güneş batmıştı, ama Langdon yine de ufukta antik bir saatin kulesi gibi yükselen, dünyanın en büyük dikilitaşının ince siluetini hayal meyal görebiliyordu. Yüz yetmiş metrelik mermer dikilitaş, ulusun kalbinin attığı yeri işaret ediyordu. Geometrik bir planla düzenlenen sokaklar ve anıtlar bu kuleden dışa doğru uzanıyordu...

LİNK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder