27 Şubat 2022 Pazar

Dijital Kale / Dan Brown

 

Dijital KaleDijital Kale

Dijital Kale’den…

En sonunda içlerinden biri Becker'ın zaten tahmin ettiği şeyi açıkladı. Şifrelenmiş sözcükleri gösteren rakam ve harf gruplarından oluşan bu metin bir "şifreli metin"di.

Şifrecilerin işi metni incelemek ve bundan asıl mesajı, yani "temiz metni" çıkarmaktı. NSA Becker'ı çağırmıştı, çünkü asıl mesajın Mandarin Çincesi ile yazıldığından kuşkulanıyorlardı. Şifreciler sembolleri çözdükçe Becker da bunları çevirecekti.

İki saat boyunca Becker, ardı arkası kesilmeden önünden geçen Mandarin sembollerini çevirip durdu. Ne var ki çevirdiklerini onlara verdiğinde şifreciler her defasında ümitsizce başlarını iki yana salladılar. Görünüşe bakılırsa ortaya çıkan metnin hiçbir anlamı yoktu. Becker, yardım etme hevesiyle, kendisine gösterdikleri bütün karakterlerin ortak bir özelliği olduğuna dikkat çekti: Bu karakterler aynı zamanda Kanji alfabesinde de yer alıyordu. O anda odadaki telâş ve koşuşturma duruverdi. Morante adlı, oldukça uzun boylu ve sürekli sigara içen görevli inanamamış gibi bir ifadeyle Becker'a döndü.

"Yani bu sembollerin birden fazla anlamı olduğunu mu söylüyorsun?"

Becker başıyla onayladı. Kanji'nin değiştirilmiş Çince karakterlere dayanan bir Japon yazı sistemi olduğunu açıkladı. Onlara Mandarin çevirileri veriyordu çünkü kendisinden bunu istemişlerdi.

"Tanrı aşkına." Morante öksürdü. "Haydi, Kanji'yi deneyelim."

Sanki bir büyü yapılmışçasına her şey yerli yerine oturdu.

Şifreciler yeteri kadar etkilenmişlerdi. Yine de Becker'a, çevireceği karakterleri metindekinden farklı bir sıralamayla veriyorlardı. "Bu senin güvenliğin için," demişti Morante. "Böylece ne çevirdiğini bilmeyeceksin."

Becker güldü. Ama kendisinden başka hiç kimsenin gülmediğini fark etti.

Metin nihayet çözüldüğünde Becker'ın, hangi karanlık sırların açığa çıkarılmasına yardımcı olduğuna dair hiçbir fikri yoktu fakat kesin olan tek bir şey vardı: NSA şifre çözme işini ciddiye alıyordu. Becker'ın cebindeki çekte yazılı olan rakam üniversitede aldığı bir aylık ücretten daha fazlaydı.

Çıkışta, ana koridordaki bir dizi güvenlik kontrol noktasından geçtikten sonra elindeki telefonu yerine koyan bir nöbetçi. Becker'ı durdurdu. "Bay Becker, burada bekleyin lütfen."

"Sorun nedir?" Becker işin bu kadar uzun süreceğini beklemiyordu, bu yüzden de her cumartesi öğleden sonrası yaptığı squash maçına yetişmek için acele ediyordu.

Nöbetçi omuz silkerek, "Kripto bölümünün başkanı olan bayan sizinle konuşmak istiyor. Gelmek üzeredir." dedi.

Bayan mı? Becker güldü. NSA'da henüz bir kadın görmemişti.

"Bu sizin için bir sorun mu?" diye sordu arkasından gelen bir kadın sesi.

Becker geri döndü, döndüğü anda da yüzünün kızardığını hissetti. Karşısındaki kadının yakasındaki kimlik kartına bir göz attı. NSA'nın Kriptografi bölümünün başkanı yalnızca bir kadın değil, aynı zamanda çok da çekici bir kadındı.

"Hayır," diye bocaladı Becker. "Ben sadece..."

"Susan Fletcher." Kadın ince, güzel elini uzatırken gülümsedi.

Becker kendisine uzatılan eli sıktı. "David Becker."...

LİNK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder