22 Kasım 2021 Pazartesi

Değişen Kafalar / Thomas Mann

Değişen Kafalar

Değişen Kafalar

Değişen Kafalar’dan…

Metafizik sözcükler duyunca ağlamadan duramayan ve yaratılışı çabuk etki altında kalma eğilimi gösteren Nanda'nın, hele Şridaman'ın başka zamanlarda ince olan sesinin yüreğe işleyen bir uyum kazandığı bugünde, kara gözlerinde yaşlar pırıldamaya başlamıştı:

- Bugün nasıl da güzel konuşuyorsun Dav-ji. Sanırım seni şimdiye kadar hiç böyle konuşurken duymamıştım. Öyle içime işliyor ki; bu kadar içime işlediği için sürdürmemeni dilerim. Ama konuş, yalvarırım bağlardan, ruhtan ve evrenin kucaklayıcısından söz etmeyi sürdür.

Bunun üzerine Şridaman daha da coştu:

- Görüyorsun ki; o, yalnızca baştan çıkarmakla kalmıyor, bilgi de sağlıyor. Sözlerimin seni etkilemesi, bu sözlerin, konuşma tanrıçasının Brahma'nın bilgisiyle karışan sözleri olmasından dolayıdır. Onun ikiliğinden ululuğunu anlamalıyız; çünkü o öfkeli, kara ve korkunçtur, varlıkların kanını, dumanı tüten kadehlerden içer. Ama öte yandan kutsal ve iyilikçildir, bütün yaşam ondan fışkırır ve bütün canlı varlıklar onun besleyici göğsünde saklanır. O, içinde uyuyan Vişnu'nun büyük mayasıdır, onu sarar, biz de Vişnu'nun kucağında düşler görürüz. Birçok su Ganj'a dökülür ama Ganj da denize. Biz de Vişnu'nun dünyalar düşünü gören tanrısallığına açılıyoruz, o da deniz anaya açılıyor.

Şunu bil ki, yaşam düşümüzün kutsal tapınaklı bir yıkanma yerine geldik ve orada evrenin doğurucusunun, evrenin kucaklayıcısının ağuşunda yıkandık, olasılık kendisine duyduğum saygıyı su dökünerek kanıtladığımız için bize en güzel biçimiyle göründü. Lingsam ve Yoni, yaşamda, gelinle birlikte elleri çiçekten bağlarla birleştirilmiş olarak düğün ateşinin çevresinde dolaşırken, erkeğin "onu aldım" demesinden daha büyük bir anı olabilir mi? Erkek, kızı anne ve babasının elinden alırken şu çok güzel sözleri söyler; bu benim, şu da sen, ben göğüm, sen de yer, ben şarkının ezgisiyim, sen de sözleri, böylece yolculuğumuza başlayalım.

Karşılaşma törenini kutladıkları zaman, artık insan, şu bu değil de erkeğin Şiva, kadının da güzel tanrıça Durga olduğu, sözlerinin söz olmaktan çıkıp esriklik mırıltılarına döndüğü zaman kucaklaşmanın üstün mutluluğuyla yaşamın en yüce katına ulaşırlar. İşte bizi bilgiye daldıran ve ananın kucağındaki benlik çığlığından kurtaran kutsal saat budur. Nasıl yaşam ve ölüm sevgide birleşirse güzellik ve zekâ da coşkuyla birbirine katılır.

Nanda bu metafizik sözlerle tümüyle kendinden geçmişti.

Gözlerinden yaşlar dökülürken:

- Hayır, diyordu. Konuşma tanrıçasının sana olan iyilikçilliği ve seni Brahma'nın bilgisiyle donatması dayanılır şey değil; ama insan yine de durmadan seni dinlemek istiyor. Senin usunun yarattığının beşte birini söyleyebilsem, kendime sonsuz bir saygı duyarım. Bunun içindir sana o kadar gereksinimim var, ağabeyciğim. Çünkü bende olmayan sende var ve sen benim dostumsun, sanki senin artamların benimmiş gibi oluyor. Çünkü senin yoldaşın olarak benim de senden payım var ve ben de biraz Şridaman'ım. Ama sen olmasan yalnızca Nanda olurdum, bu da bana yetmezdi. Açıkça söyleyeyim ki; senden bir an bile ayrılmaya dayanamam, böyle bir şey olursa kendi elimle odun toplar, kendimi yakarım.

Sana bu kadarını söylemeliyim. Gitmeden şunu al...

LİNK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder