11 Aralık 2020 Cuma

Viski / Çetin Altan

 


Viski'den...

Gözleri ne kanlı, ne ürkütücüydü. Hatta öfkeli bile değillerdi başlangıçta. Hiçbir şeyi algılamayan donuk ve anlamsız bir bakışla bakıyorlardı.

Kasketli ve kocaman bıyıklılar duruyordu en önde. Kolları yanlarına sarkmış, Öyle taş gibi duruyorlardı. Arkalarında yığınlar vardı. Onlar da sakin ve sessizdiler.

Adını şöyle bir bildikleri birkaç kişiyi vurup yaralamış bir kabadayı, elini ceketinin içine atarak.

«Siktirin ulan dağılın bakayım,» diye üstlerine doğru yürüse, geri geri giderek dağılabilirlerdi.

Ölmek ve öldürmek için bir nedenleri yoktu. Öyle bir gerilim içinde de değildiler.

Konuşmacı, önünde mikrofon, bağırıyordu:

«Güneş sizlerin üstünden doğacaktır. Güzel günler yakındır. Sağ olun var olun.»

Ne bir alkış, ne bir «yaşa». Sadece put kesilmiş öyle bakan bir kalabalık.

Konuşmacı elini kaldırmış, sözcüklerin üstüne basa basa bağırıyordu:

«Benim canım kardeşlerim, o güzel günleri hep birlikte yoğuracak, doğmamış güneşleri doğuracak, pişmemiş aşımıza soğuk su katanları hep birlikte kurutacağız...»

Çıt yok.

Üç beş alkış olsa, konuşmacı bunu çoktan dinleyicilerin nutuk sonlarındaki coşku gösterisi niyetine kabullenip inecekti kürsüden.

Ama karşısında sanki yığınlar yok, ölüleri ayakta duran bir mezarlık vardı. En ufak bir tepki alamıyordu ve son bir umutla sözü uzatmaya çalışıyor, başarılarını eskiden denediği beylik nutuk cümlelerini art arda sıralamaya devam ediyordu:

«Yüreği ak, alnı pak, özü doğru, sözü doğru...»

Öndeki kocaman bıyıklı kasketliler öyle duruyorlardı.

«Bu topraklar için toprağa düşen...»

Gün ikindiye dönüyordu. Uzakta bir kuş uçuyordu.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder