3 Mart 2020 Salı

Kaos Prensi / Roger Zelazny – Amber Yıllıkları #10

Kaos Prensi

Kaos Prensi’nden…

Dördüncü veya beşinci tekrarda bunun bir rüya olmayabileceği geldi aklıma. Dışarıdan bir yerden çığlıklar geliyordu ve gök gürültüsünün müzik gibi dalgalarının üzerinde düzenli şimşekler çakıyordu.
Hareket etmeden önce koruyucu bir kabuk yarattım, sonra gözlerimi açtım. Sesler gerçekti. Kırık kepenkler de öyle.
Yatağın ayakucundaki yaratık da.
"Merlin, Merlin. Kalk, Merlin," dedi bana. Uzun burunlu, sivri kulaklı, bol dişli ve tırnaklı, yeşilimsi gümüş tenli, iri ve parlak gözlü bir yaratıktı ve ıslak, derimsi kanatları yanlarında katlanmıştı. Gülümsüyor muydu, yoksa acı içinde miydi, yüz ifadesinden anlayamıyordum. “Uyan, Kaos Lordu."
"Giyil," dedim, Saraylar’dan gelen yaşlı aile hizmetkarımızın ismini söyleyerek.
"Evet, Lordum." diye yanıt verdi. “Size kemikdansı oyununu öğreten kişi."
"Kahretsin."
"Eğlenceden önce iş, Lordum. Sizi çağırmak üzere gelmek için kara ipliği uzun ve korkunç bir yol boyunca izledim."
"İplikler buralara kadar uzanmıyor," dedim, “çok zorlamazsan. O zaman bile uzanmayabilir. Artık uzanıyorlar mı?"
"Artık daha kolay," diye yanıt verdi.
"O nasıl oluyor?"
"Majesteleri Swayhill, Kaos Kralı, bu gece karanlığın atalarıyla uyuyor. Törenler için sizi çağırmaya gönderildim."
"Şimdi mi?"
"Şimdi."
"Evet. Eh, tamam. Elbette. Bırak da eşyalarımı toparlayayım. Hem bu nasıl oldu?"
Çizmelerimi çektim, giysilerimin kalanını giydim, kılıç kemerimi bağladım.
"Ayrıntıları bilmiyorum. Elbette, sağlığının kötü olduğunu herkes biliyordu."
"Not bırakmak istiyorum," dedim.
Başını salladı.
"Umarım kısa bir nottur."
"Evet."
Yazı masasının üzerindeki bir parşömen parçasına şöyle yazdım, Coral, Aile işleri için çağrıldım. Seni ararım ve elinin yanına koydum.
"Tamam," dedim. “Nasıl yapıyoruz bu işi?"
"Sizi sırtımda taşıyacağım, Prens Merlin, uzun zaman önce yaptığım gibi."
Çocukluk anılarımdan bir sel aklıma dolarken başımı salladım. Gryll, çoğu iblis gibi son derece güçlüdür. Ama Çukur kenarındaki, karanlığın üzerindeki, gömü odalarındaki, mağaralardaki, hâlâ dumanları tüten savaş meydanlarındaki, tapınak yıkıntılarındaki, ölü büyücülerin odalarındaki, özel cehennemlerdeki oyunlarımızı hatırladım. İblislerle oynarken, annemin kan ve evlilik yoluyla edindiği akrabalarıyla olduğumdan daha fazla eğleniyormuş gibiydim. Hatta Kaos şeklimde onlardan birini temel almıştım.
Fazladan kütle kazanmak için odanın köşesindeki sandalyeyi soğurdu ve şeklini yetişkin cüsseme uyacak şekilde değiştirdi. Sıkı sıkı kavrayıp uzamış gövdesine tırmanırken, “Ah, Merlin!" dedi. “Bugünlerde ne tür büyüler taşıyorsunuz?"
"Onları kontrol edebiliyorum, ama özleri hakkında tam bilgiye sahip değilim," diye yanıt verdim. “Yeni edindiğim şeyler. Ne hissettin?"
"Sıcak, soğuk, tuhaf müzik," diye yanıt verdi. “Her yönden. Değişmişsin."
"Herkes değişir," dedim, o pencereye ilerlerken. “Yaşam bu."
Geniş pervaza karanlık bir iplik dayanmıştı. Uzandı ve kendini ileri fırlatırken ona dokundu.
Biz aşağı düşerek ilerleyip sonra yükselirken büyük bir esinti hissettim. Kuleler hızla geçti. Yıldızlar parlaktı, çeyrek bir ay yeni doğmuş, alçak bir bulut çizgisinin karnını aydınlatıyordu. Biz süzülürken şato ve kasaba göz...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder