5 Kasım 2018 Pazartesi

Bay Tanrı / Alan Lightman

Bay Tanrı

Bay Tanrı'dan...

Derin düşüncelere daldım. Düşündüm. Düşünüyorum. Düşüneceğim.
Kafamı diğer düşüncelerden tümüyle arındırmama rağmen, uçuşup duran yeni evrenlerin farkındaydım. Zonklayan küreleri, aralarındaki hacim ve alanları hissediyordum. Daha önemlisi, şimdi Boşluğa yayılmış uzayın potansiyelini hissedebiliyordum. Derin düşünce halimdeyken, artık zamandan ve şekilden yoksun bir Boşlukta değil, uzay ve zamanla mozaikleşmiş bir Boşlukta sürükleniyordum. Boşluk, ihtimallerle parıldıyor; her minnacık hacim sonunda yaratabileceğim mümkün her şeyin bulutsu bir biçimiyle titreşiyordu. Bir basınç, bir ağırlık, alçak bir mırıltı söz konusuydu. Boşluğun yanı sıra kendimi de değiştirmiştim. Varlığımın içinde, her bilinç seviyesi binlerce bilinç seviyesiyle çarpılarak çoğalmışçasına, her mümkün eylem binlerce başka mümkün eyleme çatallanmışçasına muazzam bir açılım vuku bulmuştu. Yeni kuantum gerçekliğiyle birlikte, her varoluş noktasında mevcut, her biri sonsuz bir ihtimaller zincirine çıkan, kendi sonuçlarına haiz inanılmaz sayıdaki mümkün karar ve ihtimali coşkuyla fark ediyordum. Bundan böyle, bir şey yaratmaya karar verdiğimde sadece o şeyi yaratmakla kalmayacak, o şeyin akla gelebilecek tüm çeşitlemelerini, kendi ihtimalleriyle birlikte yaratmam gerekecekti. Varoluş artık çokluktu, çeşitlilikti. Bu yeni duygu ve gerçekler nahoş değillerdi ama belli seviyede bir uyum sağlama ve hesaba katma gerektiriyorlardı.
Derin düşüncelerimden nihayet sıyrılıp kendime geldiğimde, yanı başımda dikilen bir yabancı buldum. Hemen arkasındaysa, tombalak, tıknaz ve sırıtışı yüzünde donakalmış görünen bir başka yaratık vardı. Varoluşun uçsuz bucaksızlığında ben, Penelope Teyzem ve Deva Eniştem’den öte hiç kimse olmamıştı daha önce. Konuşacak başka bir varlık bulmak hoşuma gitmişti ama yaratmadığım şeylerle tanışmaya alışık değildim.
“İyi günler,” dedi yabancı. “Bu deyişi kullanmamı mazur görürseniz... Gelecekteki yaratımlarla birlikte ortaya çıkacak çünkü.”
“Sizi davet etmemiştim buraya,” dedim.
Yabancı, yorumumu anladığını ama özür dilemediğini belirten bir tavırla kafa salladı. Uzun boylu ve zayıftı; duruşunda hem rahatlık hem resmiyet vardı. “Pek şeker bir varoluşunuz var burada,” dedi. “Yakın zamanda gezdim bu diyarları; şahane bir huzur sunuyorlar. Herhalde burada mümkün mertebe uzun, hatta belki ebediyen kalmak istiyorsunuzdur.” Sesi zihnime teyzemle enişteminkiler gibi değil, Boşluktan gelen bir meltem gibi işledi. Boşlukta çağlardan, çok uzun çağlardan bu yana hiç esinti yoktu oysa.
“Size gıpta ettiğimden değil,” dedi yabancı. “Ama müthiş rahat şartlarınız var doğrusu.”
“Fazla rahat,” dedi arkada sırıtan yaratık.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder