2 Ocak 2018 Salı

Bir Avuç Kum / Wilbur Smith

Bir Avuç Kum'dan...

Adam üst düzeyli bir devlet memuru olabilirdi. Ya da Dar es Salaam'daki alaydan bir subay... Ne olursa olsun üst tabakadan olduğu kesindi, İngilizlerin nerede eğitim gördüklerini ve toplumdaki yerlerini açıklayan ince, verev çizgili kravat da bunu doğruluyordu.
«Motoru çalıştırmak fazla vaktinizi almadı.» Adam zarif bir tavırla mango ağacına dayanmış bir elini de ceketinin cebine sokmuştu. Tekrar gülümseyince, Jake onun gözlerindeki alay ve kafa tutmayı fark ederek yanılmış olduğunu anladı. Karşısındaki, o kukla gibi adamlardan değildi. Bu alaycı gözler bir korsana aitti ve gölgelerde parlayan bir bıçak kadar da tehlikeliydi.
«Diğerlerinin de iyi durumda olduğundan kuşkum yok.» Aslında açıklama değil bir soruydu bu.
«Yanılıyorsun, ahbap.» Jake rahatsız olmuştu. Bu şık adamın beş hurda taşıtla ilgileneceğini düşünmek saçmaydı. Ama ilgileniyorsa, Jake ona araçların değerini açıklayan bir gösteri yapmıştı. «Sadece bu çalışıyor. Üstelik içi berbat halde. Sesini dinle. Çılgın bir marangoz gibi sesler çıkarıyor.» Eğilip motoru susturdu. Sonra aracın önünde durarak, «Teneke!» diye homurdanıp ön tekerleğin yanına tükürdü. Ama üstüne tükürmemiş, buna içi elvermemişti. Gereçleri toplayıp çantasına koydu. Ceketini de omzuna atarak İngilize tekrar bakmadan avlunun kapısına doğru gitti.
«Öyleyse açık artırmaya girmeyeceksin demek, dostum?» İngiliz ağaçtan ayrılmış yanında yürüyordu.
«Yok canım.» Jake aşağı gören bir tavırla konuşmaya çalışmıştı. «Ya sen?»
«Hurda haline gelmiş beş zırhlı arabayı ne yapayım?» Adam hafif sesle gülüp devam etti. «Amerikalısın, değil mi? Teksaslı mısın?»
«Mektuplarımı okuduğun anlaşılıyor.»
«Makine mühendisi misin?»
«Olmaya gayret ediyorum.»
«Sana bir içki ikram edebilir miyim?»
«Bunun yerine parasını ver. Bir trene yetişmem gerekiyor.»
Adam, «Öyleyse yolun açık olsun,» diye cevap verdi. Jake de kapıdan Dar es Salaam'ın öğle güneşinde kavrulan tozlu yoluna çıktı. Arkasına hiç bakmadan ilerledi. Böylece oradan kesinlikle ayrıldığını belirtmek istiyordu.
Jake ilk köşedeki kahveye girerek gizlendi. Ismarladığı Tusker birası kan kadar sıcaktı. Endişeyle düşünürken içkisini yudumladı. İngiliz onun garip bir duyguya kapılmasına neden olmuştu. Adamın araçlarla sadece merak yüzünden ilgilenmediği belliydi. Jake'in bu durumda araba başına yirmi sterlinden daha fazla vermesi gerekebilirdi. Ceketinin iç cebinden dünyadaki tüm servetinin bulunduğu eski domuz derisi cüzdanı çıkardı. Masanın altında parasını saydı.



1 yorum:

  1. Hastasıyım wilbur smith'in. Adam çok heycanlı yazıyo. Okurken keyif alıyorsun.

    YanıtlaSil