13 Aralık 2020 Pazar

Suskun Nefer - Işık Taşı #1 / Christian Jacq

 


Suskun Nefer'den...

Ekinlere zarar veren suaygırlarından, kemirgenlerden ve çekirgelerden korkarak selden sonra toprağı sürmek, ekip biçip ürün toplamak, ambarları doldurmak, arklarla örmek, alet edevatın bakımını yapmak, geceleri uyuyacağına ip yapmak, sürülere bakmak, koşum takımlarını gözden geçirmek, durmaksızın tarla hakkında endişelenmek ve ineklerin sağlıklı ya da buğdayın kaliteli olmasından başka bir amacı olmamak... Cesur, bu tekdüze yaşama artık tahammül edemiyordu.

Çöl ile ekili arazinin sınırındaki firavuninciri ağacının gölgesinde oturan delikanlı, öküzlerle ilgilenmek üzere ailesinin çayırına gitmeden önce, çoktan hak ettiği kısa bir mola veremiyor, biraz olsun kestiremiyordu. On altı yaşında, 1.90 boyunda bir devi andıran Cesur, babası, dedesi ve büyük büyükbabası gibi bir köylü olduğunu kabul etmek istemiyordu.

Her gün bu sakin yere gelip, yonttuğu bir odun parçasıyla kuma hayvan resimleri çiziyordu. Çizmek... İşte saatler boyunca yapmak istediği tek şey buydu; sonra boyayıp, bir eşek, bir köpek veya bin farklı yaratık yaratmak istiyordu!

Cesur incelemeyi ve gözlemlemeyi seviyordu. Görüntü yüreğine işliyor, sonra yüreği eline emirler veriyordu. Ardından eli, gerçeğinden daha canlı bir resmin hatlarını çizmek üzere olanca özgürlüğüyle hareket ediyordu. Delikanlıya papirüs, kamışkalem ve boya malzemesi lazımdı... Ama babası bir çiftçi olduğundan, çocukcağız ihtiyaçlarını ona söylediğinde, oğluyla alay etmişti.

Cesur'un tüm isteklerini karşılayan tek bir yer vardı: Hakikat Meydanı. Şehrin içinde neler olup bittiğini bilen kimse yoktu, firavunun mezarını süslemek üzere, krallığın en büyük ressamları ve çizimcileri burada toplanmıştı.
Basit bir köylü çocuğunun bu efsanevî topluluğa girmek gibi bir şansı yoktu.

Buna rağmen delikanlı, günlük hayatin sıradanlığını unutarak, kendilerini bütünüyle sevdikleri işe adayan bu kişilerin ne kadar mutlu olduklarını düşünmekten kendini alamıyordu.

- Hey Cesur, yine keyfin yerinde bakıyorum!

Bu alaycı lafı atan Kütük yirmi yaşındaydı. İri, adaleli bir vücudu olan Kütük sadece hasırotundan örülmüş kısa bir peştamal giyerdi. Yanında, aptal gülüşlü kardeşi Şişko vardı. Henüz on beş yaşında olmasına rağmen, atıştırdığı pastalar yüzünden, ağabeysinden on kilo fazlaydı.

- İkiniz de beni rahat bırakın.

- Burası sadece senin değil. Bizim de buraya gelmeye hakkımız var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder